Merhaba!
Bugün biraz konsept dışına çıkıp bizzat kendim denediğim ve çok memnum kaldığım şınav programından bahsedeceğim. Günde sadece 15-20 dakika ayıracaksınız, sadece şınav çekeceksiniz ve eminim sonuçlar çok hoşunuza gidecek!
(Programın orjinali burada)
En etkili ve sağlıklı spor aslında sadece kendi vücut ağırlığımızı kullanarak yaptığımız hareketlerdir. İşte bu hareketlerden biri olan klasik “şınav” egzersizini yaparak çok rahat form tutabilirsiniz. Çünkü şınav çekerken kol, kanat, sırt, göğüs kaslarınızı kısaca neredeyse bütün vücudunuzu kullanır ve çalıştırırsınız. Evet biliyorum zor bir hareket, fakat hayatta zorlanmadıkça bir şeyler elde etmek de güç. Ve elbette ki sizden ilk günden yere atlayıp 100 şınav çekmenizi beklemiyorum! Bu rakam iki ay sonunda ulaşılabilecek bir hedef.
Sadece şınav çekerek mi mucizeler olacak diye küçümsemeyin, evet belki baklavalar çıkmayacak ama vücudunuz çok iyi toparlanacak. Bu program sonunda gücünüz artacak, kan dolaşımınız hızlanacak ve daha sağlıklı, canlı olacaksınız.
İlk adım: Doğru şınav çekmek!
Belki de en önemli kısım bu. Vücudunuzu doğru pozisyona kilitleyip doğru hareketi yapmak. Aşağıdaki resim üzerinden anlatıyorum,
Öncelikle sert bir yüzey bulun (parke olabilir, yoga matı falan olmasın lütfen). Ellerinizi omuz genişliğinde açıp ilk resimdeki gibi dümdüz durun.
Daha sonra yere paralel olarak vücudunuzu alçaltmaya başlayın. Dirsekleriniz 90 derece açıyla büküldüğünde durun ve kollarınızı düzleştirerek vücudunuzu kaldırıp ilk pozisyona geri dönün (2. ve 3. resimler). İşte bu hareket 1 adet şınav çektiğiniz anlamına geliyor!
Aşağıdaki videoda görsel anlatım da mevcut,
Eğer bu harektle çok zorlandığınızı hissediyorsanız dizlerinizin üzerinde şınav çekmeyi deneyebilirsiniz, (ki eğer uzun zamandır spor yapmıyorsanız kesinlikle böyle başlamanızı tavsiye ederim)
Kendinizi test edin!
İlk test şu anki form durumunuzu belirlemek için. Buna göre size özel bir program hazırlanacak. Biraz ısınıp, yere atlayın ve çekebildiğiniz kadar şınav çekin!
Çektiğiniz şınav sayısı her ne kadar hüsran olsa da lütfen hile yapmayın veya yarım şınavlar çekmeyin. Bu bir yarış değil ve emin olun yanlış programa girmek istemezsiniz!
Şimdi kendi seviyenizi belirlemenin zamanı geldi. Yukarıdaki 3 sütundan öncelikle yaş aralığınızı bulun. Örneğin 40 yaş altıysanız, ilk sütuna bakmanız lazım sadece. Sonra çektiğiniz şınav sayısı ile aralığınızı belirleyin. Mesela ben 15 şınav çekmiştim, böylece 3. seviye oluyorum. Çoğunluk zaten 2. veya 3. seviyede çıkıyormuş başlangıçta.
İlk hafta programı
Haftada 3 defa şınav setleri yapacağız. Bu yüzden öncelikle kendinize 3 gün belirleyin. Mesela ben kendime Pazartesi-Çarşamba-Cuma olarak belirledim. Hem egzersizler arası 1 gün dinlenebiliyorum hem de haftasonu uyuşukluğumdan vazgeçmiyorum :).
Program 5 setten oluşuyor. İlk gün her set arası 60 saniye dinleniyorsunuz. İkinci gün bu süre 90 saniyeye, üçüncu gün ise 120 saniyeye çıkıyor. Tahmin edebilirsiniz dinlenme süresi arttıkça çekeceğiniz şınav sayıları da artıyor :).
Yine 3 sütun var. İlk testte kaç şınav çekebildiyseniz ona göre programınız var. Örneğin ben 15 şınav çekmiştim. Haliyle 3. sütundaki programı yapacağım. İlk olarak 10 şınav ile başlayıp sonra 12-7-7 ve son olarak en az 9 tane olmak üzere çekebildiğim kadar şınav. Her set arası 60 saniye dinlenebiliyorum. Böylelikle programdaki ilk günüm bitmiş olacak.
Şimdiden herkese kolay gelsin :). Diğer iki günü de yapmayı unutmayın! Şınav sayıları ve dinlenme süreleri değişiyor bunlara dikkat! Haftaya yeni program ile görüşmek üzere!
----------------------------------
Hi,
A little out of concept but I would like to introduce you with a program I personally tried and got good results. By doing only push-ups you can get much healthier and alive!
Details are listed in this site,
http://hundredpushups.com/
Take care!
Sunday, February 27, 2011
Wednesday, February 23, 2011
Wienerwald – Sağlıklı Fast Food!
Wienerwald TR
Tel : 436 0606 (GOP)
21. yüzyıl yaşam stilinde hareket etmeye zamanımız yok. Günün büyük çoğunluğunu ya ofiste ya evde ya da okulda, bir sandelyenin üzerinde çalışarak geçiriyoruz. Bir de bu durumun yanı sıra müthiş lezzetli, çarçabuk yiyebileceğimiz ama oldukça sağlıksız, yağlı ve kalori bombası fast-food zincirleri gibi bir opsiyonumuz var. Hâl böyle olunca da tabir-i caizse ne yesek yarıyor :). İşte bu döngüye alternatif olarak sizi ünlü tavukçu Wienerwald’la tanıştırmak istiyoruz.
Beyaz et zaten sağlıklı. Bu bilenen bir gerçek. Fakat pişirme stili de oldukça önemli. Wienerwald işte bu sağlıklı eti alıp sıfır yağ katarak buharda pişiriyor. Sonuç mu? Pamuk gibi etler, mükemmel bir lezzet ve sağlıklı bir öğün.
Kendi görüş açımdan, özellikle öğle yemeklerinde iyi gidiyor açıkçası. Paket servis çok hızlı, abartmıyorum 15 dakikada kapınızda oluyor siparişiniz (Ankara – GOP şubesi). Paketleme de oldukça kompakt. Yedikten sonra toparlayıp atması kolay. Menüden tercihim genelde sossuz “yarım tavuk”. Doyurucu, lezzetli ve hafif. Bu sayede bütün öğleden sonranız uyku halinde geçmiyor.
Tabii kendinizi biraz şımartmak da bir seçenek. Geçenlerde Drama Queen ile beraber bir spor çıkışı şubelerine uğradık. Geniş, ferah, ışıklı ve oldukça temiz bir yer. Hizmet de iyi. Üzerine 8 otlu sos dökülmüş bütün tavuk, jumbo kanatlar, haşlanmış sebzeler ve patates istedik.
Tel : 436 0606 (GOP)
21. yüzyıl yaşam stilinde hareket etmeye zamanımız yok. Günün büyük çoğunluğunu ya ofiste ya evde ya da okulda, bir sandelyenin üzerinde çalışarak geçiriyoruz. Bir de bu durumun yanı sıra müthiş lezzetli, çarçabuk yiyebileceğimiz ama oldukça sağlıksız, yağlı ve kalori bombası fast-food zincirleri gibi bir opsiyonumuz var. Hâl böyle olunca da tabir-i caizse ne yesek yarıyor :). İşte bu döngüye alternatif olarak sizi ünlü tavukçu Wienerwald’la tanıştırmak istiyoruz.
Beyaz et zaten sağlıklı. Bu bilenen bir gerçek. Fakat pişirme stili de oldukça önemli. Wienerwald işte bu sağlıklı eti alıp sıfır yağ katarak buharda pişiriyor. Sonuç mu? Pamuk gibi etler, mükemmel bir lezzet ve sağlıklı bir öğün.
Kendi görüş açımdan, özellikle öğle yemeklerinde iyi gidiyor açıkçası. Paket servis çok hızlı, abartmıyorum 15 dakikada kapınızda oluyor siparişiniz (Ankara – GOP şubesi). Paketleme de oldukça kompakt. Yedikten sonra toparlayıp atması kolay. Menüden tercihim genelde sossuz “yarım tavuk”. Doyurucu, lezzetli ve hafif. Bu sayede bütün öğleden sonranız uyku halinde geçmiyor.
Tabii kendinizi biraz şımartmak da bir seçenek. Geçenlerde Drama Queen ile beraber bir spor çıkışı şubelerine uğradık. Geniş, ferah, ışıklı ve oldukça temiz bir yer. Hizmet de iyi. Üzerine 8 otlu sos dökülmüş bütün tavuk, jumbo kanatlar, haşlanmış sebzeler ve patates istedik.
Zaten lezzetli olan tavuk, 8 otlu sos ile birleşince bir lezzet şölenine dönüşüyor. Yalnız uyarmam gerekir ki her zaman yenebilecek bir şey değil, bu soslu haliyle biraz ağır olduğunu belirtmekte yarar var. Bu arada isterseniz sosları (8 otlu, acılı vs.) evlere servis ile de gönderiyorlar. Bunları tabii daha sonra mikrodalga veya tavada ısıtıp, tavuğun üzerine sizin dökmeniz lazım.
Haşlanmış sebzeler ve patatesler de buharda piştiği için açıkçası biraz hastane yemeği gibiler. Sağlıklı ama lezzetten yoksun.
Haşlanmış sebzeler ve patatesler de buharda piştiği için açıkçası biraz hastane yemeği gibiler. Sağlıklı ama lezzetten yoksun.
Fotoğraflardan da görülebileceği üzere tavuk kanatlarının “jumbo” oldukları yok! Lezzet ise ortalama. Akılda kalıcı bir tat değil.
Son olarak burada fotoğrafları olmayan fakat denediğimiz diğer tatlardan bahsedelim. “Kicks” olarak adlandırdıkları şey panelenmiş tavuk göğsü. Ne yazık ki pek bir esprisi yok. Tekrar yenecek bir tat değil.
Burger oldukça doyurucu fakat KFC’nin Zinger’i gibi lezzetli değil açıkçası. Ama yinede çok açsanız denenebilir. Tatlı olarak ise Chocolate Mousse tavsiye edilmişti bize ve bekleneni veriyor. Başarılı bir tatlı.
Beyaz etin yanına karbonhidrat olarak takviye yapmak istediğinizde önünüzde iki seçenek var. Beyaz pilav ve Almanca kitaplarında görmeye alıştığımız o çiçek ekmeklerden. Beyaz pilav buharda piştiğinden olsa gerek oldukça başarılı. Denemenizi tavsiye ederim. Ekmek de standart zaten, burada da aynı Almanya’da da. Keşke servis etmeden önce biraz ısıtsalar ama!
Şinitzel de tavsiye ediliyor fakat onu deneme şansımız olmadı.
Şöyle bir toparlarsak. Çevirme piliçler çok başarılı. Kesinlikle denenmeli! Bunun dışında çok açsanız Mega Burger hakikaten doyuruyor. Beyaz pilav da yine iyi bir tercih. Tatlı olarak ise Chocolate Mousse!
--------------------------------
Famous fast-food chain Wienerwald is opened in our beloved Ankara too!
Healthy lunchs finally!
Delicious “whole” grilled chicken is also served with different dressings. My favourite is plain half chicken. There are also chicken wings, kicks (fried-like chicken breasts) and sandwiches. However, I only suggest the grilled classic.
If you would like to add some carbonhydrate to your meal, you have 2 alternatives. The white rice and the German bread rolls. There are also steam cooked vegetables, but as you can guess, it is very tasteless without any dressing.
You can either call 436 0606 (english is an option for GOP store!!!) or directly from web site, they are also at yemeksepeti now. Service is very fast. It takes around 15 minutes from the GOP branch.
Don’t forget to try chocolate mousse too…
Thursday, February 10, 2011
Tiyatro Notları No: 2 – “Fosforlu Cevriye”, Feray Darıcı ve Zeynep Aytek Metin Söyleşisi
1) Fosforlu Cevriye 3 sezondur kapalı gişe oynuyor. Biletler satışa çıktığı an tükeniyor. İzleyenler tekrar izliyor. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?
Feray Darıcı: Malesef her oyunda ekip birbiriyle bu kadar kaynaşamıyor. "Kan tutması" ekip içinde yaşadığımız durum tam olarak bu. Bizim aramızdaki sıcaklık, samimiyet ve sahnede oyundan ve birbirimizden aldığımız keyif direkt olarak seyirciye yansıyor sanırım. Tabi Akün sahnesinin fiziki durumu da bize bu anlamda iyi hizmet ediyor. Oyunun müzikal olması ve Atilla Özdemiroğlu müziklerin bu denli beğenilmesi, tekstin bizden olması, işin içinde Gülriz Sururi gibi bir duayenin hem yazar hem yönetmen olarak bulunması ve dediğim gibi ekip içindeki o kan tutması seyirciyi bu kadar sarıp sarmalıyor.
4) Tiyatronun diğer sanat dallarıyla karşılaştırıldığında Türkiye’de hakettiği değeri bulduğunu düşünüyor musunuz?
FD: Hayır ama çok karamsar da değilim. Bölge tiyatrosunda da çalışmış bi oyuncu olarak, bölgenin ve özellikle Ankara’nın en azından çok kemikleşmiş bir seyirci kitlesi var ki 3. sezondur hala kapalı gişe oynuyoruz. Bu işin seyirci kısmı sadece...
ZAM: Konservatuarda, bir hocamız buna atfen çok güzel birşey söylemişti. “Çok şansızsınız, herkesin orta okulda bir gösteri deneyimi vardır”. Doğru, çünkü insanlar kemanı, baleyi zikretmezken, oyunculuk ne yazık ki yaya kalır. Bir de örnek verilir, yurt dışında mankenler Oscar aldı! Ancak bilinmez ki, o manken 4 sene üniversitede yüksek tiyatro eğitimi almıştır. Kısaca belki eğitim arttıkça, kendimize, sanata layık gördüklerimiz de değişir.
5) Bir oyunun hazırlık aşamasında yaşadığınız en büyük zorluk nedir?
FD: En en büyük zorluk, karakter yaratım sürecidir. Karakteri doğurmak, beslemek, anlamak ve giymek gerekir. İşte bu çok sancılı bi süreçtir.
ZAM: Karakteri yaratmak zordur, ama asıl zor olan onun dünya ile ilişkisidir. Bu da, grup arkadaşlarınızla uyum ve paylaşım ister. Eğer bu gerçekleşmezse, bütün karakterler mükemmel çıksa da, oyun vasatlaşır. Yani, uyumsuzluk oyuncuyu küçültür. Köprüler bir kez kuruldu mu, işler kolaylaşır.
8) Blogumuz genellikle yeme içme kültürü üzerine. Sizin de gitmekten keyif aldığınız yerleri öğrenebilir miyiz?
FD: Ankarada yaşıyorum ve deniz özlemi içindeyim. Bulduğum her fırsatta denizli biryerlere gidip deniz kenarında yaz kış balık keyfi yapmayı çok severim. Eğer Ankaradaysam tarihi dokusu olan mekanlar daha çok ilgimi çeker. Kalede Ankara manzarasına nazır keyifli bir akşam yemeği gibi...
ZAM: İş, aile, koşturmaca... Türkiye’de kadın olmak, hele böyle bir meslek grubunda çok eğlenceli. Sosyal hayat neredeyse sıfır. Ancak, Budakaltı, Cafémiz, Yosun az bulunan zamanların durağı.
Feray Darıcı: Malesef her oyunda ekip birbiriyle bu kadar kaynaşamıyor. "Kan tutması" ekip içinde yaşadığımız durum tam olarak bu. Bizim aramızdaki sıcaklık, samimiyet ve sahnede oyundan ve birbirimizden aldığımız keyif direkt olarak seyirciye yansıyor sanırım. Tabi Akün sahnesinin fiziki durumu da bize bu anlamda iyi hizmet ediyor. Oyunun müzikal olması ve Atilla Özdemiroğlu müziklerin bu denli beğenilmesi, tekstin bizden olması, işin içinde Gülriz Sururi gibi bir duayenin hem yazar hem yönetmen olarak bulunması ve dediğim gibi ekip içindeki o kan tutması seyirciyi bu kadar sarıp sarmalıyor.
Zeynep Aytek Metin: Müzikaller tiyatronun en renkli anlatım aracı hem de süsüdür. Ancak. Ne yazık ki bu renkli şölenin maliyeti diğer tiyatro türlerine göre çok daha fazla. Uygun oyuncu ve müzisyenlerin bulunması da bir o kadar zor. Doğal olarak, az sayıda oyun çıkması da talebi arttırıyor. Tabi bunun yanında, bu oyunda yönetmenin isabetli kast seçimi ve oyuncuların birlik ve uyumunun hakkını da yememek lazım.
2) Hayatın içinden karakterler canlandırıyorsunuz. Bu durum sizde nasıl hisler uyandırıyor? Gerçek hayatınızı etkiliyor mu?
FD: Cevriyenin masumluğu, çocukluğu, kadınlığı, aşkı, hüsranları, acıları, yalnızlığı, her şeye rağmen yaşam sevgisi.... Tüm bunlar aslında hepimizin içinde olan, hepimizin zaman zaman yaklaşıp zaman zaman özlediğimiz duygular... Yani aslında çok benden, çok bizden. Dolayısıyla hayatın gerçekliği içinde gerçek olan bir karakter canlandırıyorsanız günlük yaşantınızı kısmen etkilemesi doğaldır.
ZAM: Ne kadar profesyonel olursanız olun, çıkardığınız karakterlerin hayatınızın içinde, ufak tefek aksiliklere sebep olmaması mümkün değil. Şöyle düşünün, aynı dairede iki kiracı, sonra üç, sonra dört… Aynı enstrümanı kullanan iki kadın. En azından oynanan oyun boyunca, bazen içsel iniş çıkışlarla, bazen dışta size ait olmayan hareketler ve biçimlerle karşı karşıya kalıyorsunuz.
3) Bu güne kadar oynadığınız karakterlerden kendinize en yakın hissettiğiniz hangisi ve neden?
FD: Sanırım Cevriye. Az önce de bahsettiğim gibi hayat kadar duygu yelpazesi geniş bir karakter... Yani gerçeğin içinde...
ZAM: Eğer profesyonelseniz oynadığınız hiçbir karakteri yalan yada uzak diye isimlendiremezsiniz. Her ne kadar oynadığınız roller bazen sizi çağrıştırsada, genelde bakındığında, her karakter bir insan. Siz yaradılıştan nasıl parmak izinize kadar eşsizseniz, aynı şey çıkan karakter için de tamamen geçerlidir. Bu düşünce hem her yeni çalışmada sizi tüm karakterlere eşit mesafede tutar, hem de bir önceki sorunuzun cevabıdır. Siz oyuncu olarak, karaktere fazladan bir şey yüklemezseniz, yolunuz ayrıldığında ona vedanız da kolay olur.
2) Hayatın içinden karakterler canlandırıyorsunuz. Bu durum sizde nasıl hisler uyandırıyor? Gerçek hayatınızı etkiliyor mu?
FD: Cevriyenin masumluğu, çocukluğu, kadınlığı, aşkı, hüsranları, acıları, yalnızlığı, her şeye rağmen yaşam sevgisi.... Tüm bunlar aslında hepimizin içinde olan, hepimizin zaman zaman yaklaşıp zaman zaman özlediğimiz duygular... Yani aslında çok benden, çok bizden. Dolayısıyla hayatın gerçekliği içinde gerçek olan bir karakter canlandırıyorsanız günlük yaşantınızı kısmen etkilemesi doğaldır.
ZAM: Ne kadar profesyonel olursanız olun, çıkardığınız karakterlerin hayatınızın içinde, ufak tefek aksiliklere sebep olmaması mümkün değil. Şöyle düşünün, aynı dairede iki kiracı, sonra üç, sonra dört… Aynı enstrümanı kullanan iki kadın. En azından oynanan oyun boyunca, bazen içsel iniş çıkışlarla, bazen dışta size ait olmayan hareketler ve biçimlerle karşı karşıya kalıyorsunuz.
3) Bu güne kadar oynadığınız karakterlerden kendinize en yakın hissettiğiniz hangisi ve neden?
FD: Sanırım Cevriye. Az önce de bahsettiğim gibi hayat kadar duygu yelpazesi geniş bir karakter... Yani gerçeğin içinde...
ZAM: Eğer profesyonelseniz oynadığınız hiçbir karakteri yalan yada uzak diye isimlendiremezsiniz. Her ne kadar oynadığınız roller bazen sizi çağrıştırsada, genelde bakındığında, her karakter bir insan. Siz yaradılıştan nasıl parmak izinize kadar eşsizseniz, aynı şey çıkan karakter için de tamamen geçerlidir. Bu düşünce hem her yeni çalışmada sizi tüm karakterlere eşit mesafede tutar, hem de bir önceki sorunuzun cevabıdır. Siz oyuncu olarak, karaktere fazladan bir şey yüklemezseniz, yolunuz ayrıldığında ona vedanız da kolay olur.
FD: Hayır ama çok karamsar da değilim. Bölge tiyatrosunda da çalışmış bi oyuncu olarak, bölgenin ve özellikle Ankara’nın en azından çok kemikleşmiş bir seyirci kitlesi var ki 3. sezondur hala kapalı gişe oynuyoruz. Bu işin seyirci kısmı sadece...
ZAM: Konservatuarda, bir hocamız buna atfen çok güzel birşey söylemişti. “Çok şansızsınız, herkesin orta okulda bir gösteri deneyimi vardır”. Doğru, çünkü insanlar kemanı, baleyi zikretmezken, oyunculuk ne yazık ki yaya kalır. Bir de örnek verilir, yurt dışında mankenler Oscar aldı! Ancak bilinmez ki, o manken 4 sene üniversitede yüksek tiyatro eğitimi almıştır. Kısaca belki eğitim arttıkça, kendimize, sanata layık gördüklerimiz de değişir.
5) Bir oyunun hazırlık aşamasında yaşadığınız en büyük zorluk nedir?
FD: En en büyük zorluk, karakter yaratım sürecidir. Karakteri doğurmak, beslemek, anlamak ve giymek gerekir. İşte bu çok sancılı bi süreçtir.
ZAM: Karakteri yaratmak zordur, ama asıl zor olan onun dünya ile ilişkisidir. Bu da, grup arkadaşlarınızla uyum ve paylaşım ister. Eğer bu gerçekleşmezse, bütün karakterler mükemmel çıksa da, oyun vasatlaşır. Yani, uyumsuzluk oyuncuyu küçültür. Köprüler bir kez kuruldu mu, işler kolaylaşır.
6) Sinema, dizi ya da tiyatro oyunlarından birinde "bunu ben oynamalıydım" dediğiniz bi rol var mı?
FD: Ben bu konuda biraz arsızım. İzlediğim, beğendiğim, heycanlandığım her projede yaş, cinsiyet ayırmaksızın kanım kaynayıp, hepsini oynamak istiyorum. :)
ZAM: Mümkünse hepsi! Her biri ayrı deneyim ve macera. En akla gelmedik rol, sizin yaklaşımınızla, hem izleyene hem oynayana beklenmedik şeyler yaşatır. Onun için süpriz hep iyidir. Hepsi olsun. :)
7) Bir oyuncu olarak kendinize sanatçı diyor musunuz? Kime sanatçı denir?
FD: Ben bu konuda biraz arsızım. İzlediğim, beğendiğim, heycanlandığım her projede yaş, cinsiyet ayırmaksızın kanım kaynayıp, hepsini oynamak istiyorum. :)
ZAM: Mümkünse hepsi! Her biri ayrı deneyim ve macera. En akla gelmedik rol, sizin yaklaşımınızla, hem izleyene hem oynayana beklenmedik şeyler yaşatır. Onun için süpriz hep iyidir. Hepsi olsun. :)
7) Bir oyuncu olarak kendinize sanatçı diyor musunuz? Kime sanatçı denir?
FD: Devlet tiyatrolarında "sanatçı" kadrosundayım. Ama sanatçı sıfatının sorumluluğu bence çok ağır. Müthiş bir donanım demek bu. Yani oyunculuksa sanat dalınız tüm oyunculuk biçemlerine, tüm tiyatro sinema tarihine, mitolojiye vs... hakim olmak gerekir diye düşünüyorum. Diğer sanat dalları hakkında ciddi fikirlere sahip olmak gerektiğini de düşünüyorum, ve maalesef ülkemizde bu anlamda eğitim sıkıntımız olduğunu biliyor ve yaşıyorum.
ZAM: O zikrettiğiniz cümle en az yirmi beş yıl ister. Her oyunun bir ilmek, her ilmeğin ömür halısının motifine bir katkı olduğunu bilin, gerisini varın siz düşünün ne zaman o noktaya gelir bu macera...
FD: Ankarada yaşıyorum ve deniz özlemi içindeyim. Bulduğum her fırsatta denizli biryerlere gidip deniz kenarında yaz kış balık keyfi yapmayı çok severim. Eğer Ankaradaysam tarihi dokusu olan mekanlar daha çok ilgimi çeker. Kalede Ankara manzarasına nazır keyifli bir akşam yemeği gibi...
ZAM: İş, aile, koşturmaca... Türkiye’de kadın olmak, hele böyle bir meslek grubunda çok eğlenceli. Sosyal hayat neredeyse sıfır. Ancak, Budakaltı, Cafémiz, Yosun az bulunan zamanların durağı.
Saturday, February 5, 2011
14. Ankara Caz Festivali / 14th Ankara Jazz Festival
Yeni bir yıl, yine bir Şubat ayı. Ankara olarak caz zamanımız gelmiş demektir. Hazırlanan program yine her zamanki gibi İstanbul’un yanında çok sönük kalıyor fakat her ne kadar büyük isimler tek tük olsa da gelen sanatçılar her zaman kaliteli oluyor. Bu yüzden tavsiyelerden ziyade bileti alıp güzel bir konser olacağını düşlemek gerekiyor.
Bu seneki program aşağıda,
Festivalin bombası tabii ki Amerikalı caz piyanisti Mulgrew Miller. Oldukça yetenekli, hemde efsane caz gruplarında da çalmış, Art Blakey and Jazz Messengers gibi, tecrübeli bir sanatçı. Klasik caz (mainstream) yapıyor ve bu yüzden de çok değerli benim için. Eskinin “Blue Note” sound’unu dinlemek pek mümkün değil bu günlerde. Ankara’ya da tam grubuyla geliyormuş;
Mulgrew Miller - piyano
Tim Green - saksafon
Ivan Taylor - bass
Rodney Green - davul
Nefis bir konser olacak, kaçırmayın derim!
Bunun dışında Maria Joao konserine gidilebilir. Portekizli sanatçıların konserleri her zaman keyifli olur. Daha önce ismini hiç duymadım ama Polonya ve piyanist etiketlerini almış bir isim ben eminim ki çok iyi olacaktır: Janusz Olejniczak. Bir de If Performance Hall’a çıkacak olan New York’lu grup eğlenceli olacak gibi, gidip göreceğiz :).
Bilet satın almak için,
www.mybilet.com
Konsere ısınmak için, youtube'dan geçen seneki bir performans,
Subscribe to:
Posts (Atom)