Thursday, July 8, 2010

Pink Martini @ 06.07.2010 ANKARA


Eğer bir ton reklamına denk gelmemiş olsanız bile işallah blogumuzun “Upcoming Events”inde görüp gitmişsinizdir bu konsere. Açıkçası ben özlemişim. Enerjilerini, şarkılarını ve alçakgönüllüklerini. 2. izleyişim oldu bu benim. Bu konser belki ilki kadar özel değildi ama konu Pink Martini olunca insan her şeye sabrediyor. ODTÜ Vişnelik Tesislerinde 2000 kişinin üzerinde bir kalabalık başta heyecan verici olsa da çoğunluğun bir “konser izleyicisi” olmayışı sonucu, hem Pink Martini hem de ben ve Drama Queen formdan düştük açıkçası.

Öncelikle güzel şeylerden bahsetmek istiyorum. Şansa hava oldukça güzeldi, son zamanlarda bir Karadeniz şehri gibi olan Ankara, bu gece bizi üzmedi ve yağmur yağmadı. Grup da, her ne kadar yeni albümleri Splendor in the Grass’ın turuna çıkmış olsa da, genelde eski klasikleşmiş şarkılarını söyledi. Son albümlerinden 1 yada 2 şarkı söylediler, ki bu albüme henüz çok hakim değildim isabet oldu. Yalnız ilk şarkı Ninna Nanna’yı çok beğeniyordum, onu da araya sıkıştırdılar :).


Gelelim gecenin kötü yanlarına. Başlangıçta her zamanki bir Biletix klasiği yaşadık. İnternetten satın aldığımız biletleri “fiziki” olarak alabilmek için uzuuuuuunca bir sıraya girdik. Bu bilet işi hakikaten bu kadar zor olmamalı. İster MyBilet gibi her tarafa gişemsi o ekranlardan koy gidip bastıralım, veya mail at bileti onun çıktısını alalım. Bunun dışında bir sürü insan da başka sebepten telef oldu. Çok net bir şekilde kapıda bilet satılacak ama fiyatı 50 TL (*) olacak yazıyordı. Buna güvenip o hınca hınç trafiği aşıp zar zor park yeri bulup gelen insanlar, aynen geri döndü. Çünkü biletler tükenmiş? Açık alan yahu burası, konser salonu değil ki nasıl tükensin biletler? Biz girebilmeyi başaranlar ise yan komşuları yüksek ses seviyesi (!) ile rahatsız etmeden konser dinlemenin mutluluğunu (!) yaşadık. O nasıl kadar kısık sesti bir konser için.

(*): Bu parantezi açmadan da ilerleyemeyeğim. 2 kişi kapıdan bilet alırsanız 100 TL’ye geliyor. Biletix ile internetten alırsanız hizmet bedeli vesaire ile 93 TL’ye. Ne anladım ben bu işten yahu? Sonuçta bizde sırada sürünüyoruz onlar da.

Son olarak da müthiş (!) kalabalığa değinmek istiyorum. Ön taraf ve nehirin karşısı soldakileri ayrı tutmak kaydıyla tabii. Öncelikle biletler ucuz değildi, o yüzden en azından gelen insanların bir kaç kere de olsa grubu dinlediğini düşünüyorum. Sırf Pink Martini’ye gittik demek için gelenler varsa da, bir şey demiyorum artık. Neyse, benim bahsetmek istediğim tüm konser boyunca içimde büyüyen, insanları omuzlarından sarsma isteği. Pink Martini bu ya! Oturarak dinlenir mi o güzelim romantik şarkılar? Ben ilkine yalnız gittiğim için çok koymuştu, şimdi Drama Queen ile gideceğimiz için çok heyecanlıydım. Hareketli şarkılarda dans edeceğiz, slow parçalara döndüklerinde ise ona sarılıp beraber hafif hafif salınıcaz diye hayal ediyordum. Ama bu kalabalık cidden şoka uğrattı beni. İnsanların gelip gelip oturun, göremiyoruz veya aşağıdan tepemde dikilme gibi tepkiler gelmesi? Maç mı izliyosun nedir ki bu? Zaten bir sahne şovu da yok ortada. Uzaksın bir de görecek hiç bir şey yok hakikaten. Hadi her şeyi geçtim koltuk numaran da yok ki, koca çimlik alan bas geç başka yere rahatsız olduysan. İnsanları anlamak güç cidden. Neyseki ikimiz de gamsız insanlarız ki kendi havamızda devam ettik. Bunun dışında artık klasik olan konserden bihaber gruplar ve onların arasındaki gerekli gereksiz herşeye espri yapan yan sanayi Cem Yılmaz kılıklı arkadaşlar tabii ki vardı ama uzun uzadıya bahsetmeye gerek yok onlardan. En son onlarsız ne zaman konser izledim ben bile hatırlamıyorum. Aslında bahsetmezdim bile bu durumdan ama grubun Starbucks’larda çok çalınmasından mütevellit bu tip gruplar belirgin sayıda ve dikkat çekiciydi.


Ama her şeye rağmen Pink Martini işte bu. Bambaşka bir albenisi var onların. Çıktığımda hala yüzümde bir gülümseme ile

je ne veux pas travailler,
je ne veux pas dejeuner,
je veux seulement oublier et plus je fume

diye dolanıyordum! Hepsini çaldılar yahu beklemiyordum valla son albümden giderler diye düşünüyordum ama yanılttılar. Let's Never Stop Falling In Love, Sympathique, Hey Eugene, And Then You're Gone ve tabii ki Qué Sera Sera. Ekstradan da bir Katibim türküsü :).


Kısacası acısıyla tatlısıyla ülkemizden bir kez daha Pink Martini geçmiş bulundu. Başka konserlerde görüşmek üzere!



This was supposed to be a positive review post, but sometimes things do not happen in the way be desire.

Pink Martini concert at METU Vişnelik Tesisi was very good for the ones who could get in and enjoy music regardless of many distractions. Although it was announced that tickets were available at the entrance, people faced a big SOLD OUT shock! If you were continuous and bought your tickets from Biletix “The ticket master company”, you needed to wait a long queue in order to reach your already paid ticket. If you were lucky enough to get in, there was a so called ‘concert crowd’. Everyone (regardless of a small crowd) was sitting and if you were standing up, dancing a little, people were warning you, claiming they were not able to see the stage! We couldn’t understand the point, there is no stage show, were not watching an open-air theater, IT IS A CONCERT! Luckily we didn’t let anyone ruin our night and enjoyed it as much as possible.



No comments: