Showing posts with label beverage. Show all posts
Showing posts with label beverage. Show all posts

Thursday, November 18, 2010

Walking around İstanbul 4: Me Gusta



Günümüzde kadınların el atmadığı çok az şey kaldı sanırım. Bunlardan birisi de futbol maçlarıydı fakat yavaş yavaş o kaleyi de kaptırmaya başladık :). İşin şakası bir yana, her şeyin keyfi başka tabii. Erkek erkeğe maç izlemek de eğlenceli, coşkulu hatta biraz fazla testesteron pompalı diyebiliriz. Fakat kızlı-erkekli maç izlemek de bir başka güzel. Bizden bile daha heyecanlı oluyorlar, bazen gereksiz yerlerde ama olsun, ah bir de maçın ortasında ofsayt nedir diye gereksiz soru sormasalar!

Her neyse, İstanbuldayız, Türkiye’mizin maçı var ve kavga gürültü çıkmayacak nezih bir yer arıyoruz. Çok da aile yeri olmamalı tabii, sonuçta Akdeniz insanıyız, kanımız ateşli TV başında bile olsa tezahürat yapacağız, hakemi yerin dibine sokacağız! İşte bu dengeyi ararken Me Gusta’yı bulduk. Yeri çok basit, Taksim’deki ünlü The Marmara Otel’inin dibindeki yokuştan inmeye başlayın, hemen sağdaki ilk mekan.

Burası 2 katlı, geniş ve ferah bir yer. Maç için karşılıklı duvarlara dev perdeleri çekmişler, yani önünüzü dönseniz maç, arkanızı dönseniz maç. Bir şey kaçırmıyorsunuz! Giriş için bir ücret talep etmiyorlar, fakat rezervasyon şart. Maç saatinde hınca hınç dolu burası. Yalnız müthiş bir havalandırması var, takdir etmemek elde değil. O kalabalığa rağmen hiç sıkılıp, bunalmıyorsunuz.


Bira fiyatları için normal diyebiliriz, ama İstanbul standartlarına göre ucuz. 50’lik bira 6 TL. Yalnız garson sayısı az. Bu yüzden servis biraz yavaş. Burada insan biraz ikilemde kalıyor, garson sayısı az ama öz mü olmalı yoksa eli bardak tutan adamı garson diye almak mı lazım diye. Me Gusta ilk seçeneği benimsemiş, çalışan elemanlar kaliteli ama dediğim gibi az oldukları için servis biraz yavaş. Biz bu durumun biraz önüne geçmek için ve kalabalık olduğumuzdan birahi, sürahi gibi sonuna –hi eki takılmış devasa sürahilerde istedik biralarımızı. Bu sayede servisin yavaşlığının bir nebze de olsa önüne geçmiş olduk, hem de bardak başı yaklaşık 1 TL gibi kar etmiş olduk (litre cinsinden hesap yapınca bu tip dev sürahiler biraz daha ucuza geliyor ama tabii bunların da ısınma problemi var, hızlı içmek lazım!).

Bunun dışında olması gereken atıştırmalıklar da var. Tavuk kanatlarından tutun da patates kızartması ve kalamar tavaya kadar. Herhangi bir esprileri yok yalnız, standart soslarıyla birlikte geliyor. Hatta hazır dondurulmuş gıda bile olabilirler, emin olamadım fakat çok da önemi yok zaten. Maksat muhabbet edip maç izlerken, arada bir şeyler atıştırmak. İnsan gurme şeyler beklemiyor bu durumda. Menü yalnızca atıştırmalıklardan oluşmuyor, ana yemekler de var fakat bunları tatma şansımız olmadı.

Son olarak da biraz da ortamdan bahsetmek istiyorum. Gerçekten gelen herkesi kendimiz seçsek bu kadar keyifli bir ortam yaratamazdık. 2 takımın taraftarı da karışık oturmuş, öyle grupları ayrıştırma gibi bir şey yok. Herkes oldukça coşkulu, tezahürat yapıyor maçı takip ediyor. Karşılıklı bir saygı durumu var. Şiddetle tavsiye olunur.


So, today is the football night! You are looking for a place to watch your favorite team, possibly wrecking the opposition. What you need is balance. A stadium-like atmosphere would be nice but extreme hooliganism must be avoided. You should be able to cheer up to your team without any concerns. Also this place should have a central location so that you can have a safe trip home. If we combine all these “Me Gusta” is your place!

Centrally located in Taksim, you can find here by walking just near down hill from famous The Marmara Hotel.

Although it’s a big place with two floors, you need a reservation earlier from the game. Yes it gets very crowded but it has excellent ventilation system so you don’t get stressed.

There is big screens on the walls opposite each other, so you won’t miss anything even if you turn around! You can sit either on the bar, or in 4 people benches or big tables on the middle.

As always famous beer of the Turkey, “Efes” is available and it’s rather cheap with 6 TL of a 0.5 liter glass. Imported beers are also available in bottles, brads like Miller, Bud etc.

There is broad range of snacks that can accompany your beverages. From fries to chicken wings to fried calamari. But be warned, portions are small so order plenty. Menu also includes main courses but we didn’t try them.

Only problem that we saw was slow service, but if the game is exciting you will not notice it :).

Enjoy the game!


Sunday, November 14, 2010

Quick China – Far East so Close!


Uğur Mumcu Caddesi Uğur Mumcu'nun Sokağı
No:64/B Gaziosmanpaşa - Ankara
+90 312 437 0303

Biz yazıya bir itirafla başlamak istiyoruz. Fark ettik ki bugüne kadar gidip, fotoğraflayıp ancak sizinle paylaşmadığımız tam 10 yer var. Bunların içinden Quick China’yı seçmemizin sebebi ise fotoğraflarda gördüğünüz gibi gittiğimizde hala yaz olması, tam rezalet! Tabi buradan Quick China’nın dört mevsim gidilebilecek bir yer olmadığını çıkartmayın. Tek amacımız dışarıda kar yağarken Quick China’yı okumak zorunda bırakmamak sizi. 


Sipariş ettiğimiz ilk başlangıç, üzerine kaya tuzu serpilmiş, haşlanmış taze soya fasulyeleri. Bunları Obstinate King’in deyimiyle ‘kayış gibi’ diye nitelendirip yanılmak istemiyorsanız, bezelye gibi ayıklayıp çekirdek gibi içini yemelisiniz. Drama Queen ise soya fasulyelerine karşılaştırmalı bir yorum yaparak “Wagamama’dakiler çok daha güzeldi” dedi. Yine de sağlıklı bir atıştırmalık ya da başlangıç olarak iyi bir seçim.

İkinci başlangıcımız ise Kyoto California Rolls. Çok klasik olan California Roll’dan vazgeçemeyip, biraz da değişiklik olsun dedik ve tersyüz edilmiş (inside-out) California Roll olan Kyota California Roll sipariş ettik. Sushiler, fotoğraflarda da görüldüğü üzere (SushiCo’nun aksine) dolgun ve lezzetliler!!!

 

Gelelim ana yemeklere. Bir önceki gün, 3 saat boyunca Ramen’nin hazırlanışını anlatan bir Uzakdoğu filmi izleyen Drama Queen hala filmin etkisinde olduğu için Ramen sipariş etti. Ramen, geleneksel olarak içine konulan tüm malzemelerin ayrı ayrı pişirilmesi ve konulduğu derin ve geniş tasa özel bir biçimde yerleştirilmesi esasına dayanıyor. Filmde söylenildiğine göre Ramen yapmayı öğrenmek sıkı çalışma ve yıllar süren bir ustalık gerektiriyor. Ramen, yiyen insanları mutlu etmek ve sakinleştirmek gibi bir etkiye de sahip filme göre. Elbette Uzak Doğu filmlerindeki mistik olağan üstülüğün bir yansıması da olabilir bu durum. Quick China’ya dönecek olursak, Drama Queen, ‘tadı güzel ama sanki bir şey eksik’ dedi. Wagamama ile karşılaştırınca da elbette Quick China’yı beğenmedi.  (Wagamama Drama Queen’in favori Uzak Doğu restaurant’ı olmuş anlaşılan!)


Diğer ana yemeğimiz ise volkanik taşta ızgara somon. İsmi her ne kadar iddialı da olsa, fotoğraftan da görülebileceği üzere, aslında oldukça minimal bir yemek. Izgara yapılan taze somon, bir kere ısıtıldıktan sonra uzun süre soğumayan volkanik taşın üzerinde servis ediliyor. Böylece balığınız sıcaklığını hep korumuş oluyor. Sizin de yemek soğumasın diye hızlı yedim gibi bir mazeretiniz kalmıyor :). Gerçi buradaki amacı, balık genelde yavaş yendiğinden, soğumasını engellemek. Her neyse, ortasındaki büyük kılçığı ayırdıktan sonra size oldukça lezzetli löp balıketleri kalıyor. Tek sorun Türk yemek kültürünü edinmiş bireyler olarak, balığı ekmeksiz yemek. İnsan biraz garipsese de sıklıkla yenecek bir yemek olmadığı için fazla problem olarak görmüyorum. Ekmekten geçiş dönemi yaşamak isteyenler yanında bir de beyaz pilav sipariş edebilirler :). Sonuç olarak uzun uzun yiyebileceğiniz, rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir yemek, mümkünse bir kadeh beyaz şarap eşliğinde.


Finalde ise buz üzerinde meyveler ve ballı ceviz arasında çetin bir savaş oldu ve Drama Queen meyve sipariş edip, yeşil çayının yanına da biraz ballı ceviz konulmasını rica ederek orta yolu buldu. İçinde tropik meyvelerin de olduğu ve ikimizin de evde şımartılış şeklimize uygun olarak soyulup güzelce dilimlenmiş olan meyve kutusu bizden tam not oldu. Fotoğraflar aldatmasın, o kutunun tamamı değil sadece görünen kısmı meyve, biz de bu konuda biraz mutsuz oldu elbette. Ballı cevizler ise tek başına çok ağır ancak çayın yanında bir iki tane yemek için keyifli.


Yurtdışına çıktıysanız bilirsiniz, genellikle Çin restoranları yurtdışında geleneksel olarak döşenmiş salaş ve ucuz mekânlardır. Ankara’daki Quick China şubelerinde ise sanki ağır bir davete gidermiş gibi süslenmiş insanlar görürsünüz. Fiyatları da, öğle menüleri hariç, pahalı buluyoruz. 2 başlangıç, 2 ana yemek ve tatlıdan oluşan bu full course yemek yaklaşık 120 TL gibi bir rakama denk geliyor ki bunlara içecekler dâhil değil. Yine de başarılı bir alternatifi bulunmadığından her daim dolu bu Quick China. Bize de büyüklerimizin sözünü dinlemek kalıyor, kalite istiyorsanız paraya kıyacaksınız.



We would like to start this post with a confession. Today, we realized that there were 10 places that we have visited, photographed but haven’t posted anything about. The reason why we picked Quick China among them is because it summer when we were there! This doesn’t mean that Quick china is a nice place for 4 seasons. The only aim is not to make you read about it at a snowy day.

The fist starter we have ordered is boiled soy with stone salt. If you don’t want to be fooled about their taste like Obstinate King, you need to peel them first. Drama Queen’s comment about them was ‘Wagamama makes them better’. However, if you are seeking for a healthy snack or a starter boiled soy is a good choice.

Our second starter was Kyoto California Rolls. Instead of our true classic California Rolls (every time we go through the whole sushi menu and magically order California Rolls again) we ordered Kyoto California Rolls, which is an inside-out version of California Rolls. Sushi was good tasting (unlike SushiCo).

Drama Queen, who was under the influence of the film she watched for 3 hours the day before, ordered Ramen. Ingredients of Ramen is traditionally cooked in separate pots and organized carefully in to the deep and large bowl it is served in. As it is told in the movie, it is a long and hard path to learn cooking Ramen. In the film it is also claimed that Ramen calms and gives happiness to the people having it. Of course this is also because of the exaggerated mysticism of the Japanese movies. If return to Quick China, Drama Queen commented ‘it tastes good, but something is missing’. She also compared it with Wagamama and of course Chick China failed. (She favors Wagamama very much for sure!)
Our second main dish was grilled salmon on volcanic stone. Although the name is pretentious, meal was not. It’s a basic fresh salmon, first grilled then served on a volcanic stone in order to prevent fish from cooling. The fish was easy to eat (only one fish bone) and delicious with very low fat density (it’s a big problem with me & salmon’s, fat bastards!). Only problem was we, the Turks, are used to eat fish with bread and it’s quite obvious that you cannot find any bread in a Chinese restaurant! (If you try too hard, they can give some rice and that’s all) So it was an interesting experience for me to eat fish without bread. As you can see, I’ve survived and I can recommend this dish preferably accompanied by a glass of white wine.

The final fight was tough between fruits served on ice and honey coated walnuts. Drama Queen solved the dilemma by ordering the fruit asking for complementary walnuts to be served with green tea. The fruit box, which also includes some exotic ones, got full points from us. But don’t be fooled by the photos as the box is not completely filled with fruit. Honey coated walnuts were nice but too heavy on their own as a dessert.

Generally Chinese restaurants are cheap all around the world except Turkey. In Ankara, at the Quick China chains, it makes you feel as if you are attending a special event. Everyone is very well dressed, and as they were the cover girls of the last months’ Cosmopolitan. We also find it expensive, excluding lunch menus, as we have paid a full course dinner for 2 about 120 Liras excluding the drinks. However, as there is almost no competition, it is very hard to find a place if you have no reservations.

Wednesday, November 3, 2010

Dubrovnik by Drama Queen Vol. 3

Gelelim bir yere gidildiğinde hayatınızı mahfedebilecek yada keyfinize keyif katacak konuya. Dubrovnik İtalya’ya yakınlığının yeme – içme kültürüne etkisi aşikar, dondurmadan pizzaya, zeytinyağından şaraba ufak da olsa İtalyan birşeyler bulmak mümkün. Bense, ziyaret etme fırsatı bulduğum birkaç yeri paylaşacağım sizlerle.

SLADOLODERNA DUBROVNIK



Stradun’da ilerlerken, sağda birkaç dükkan sonra dışarı taşan kuyruktan anlarsınız geldiğinizi.



Renk renk kaymak gibi yumuşacık dondurmaların topu 10 Kuna (1.43€). Aç gözlülük yapıp benim gibi üç top istemeyin, çünkü onların bir topu bizim iki top kadar. Burada Türkçe konuşan satıcıların da çalıştığını eklemeliyim.


PIZZERIA BARACUDA



Nikole Bozidarevica Sokak’ta (Harita No: 45) bulunan pizzacı okuduğum çeşitli yorumlara da dayanarak, Dubrovnik’in eniyisi.


Asla tam bir İtalyan pizzası beklemeyin ama keyifli birşeyler yiyeceğiniz kesin.


Bir 50’lik, bir 33’lük bira, su ve biri deniz ürünlü olmak üzere üç pizzaya 254 Kuna (36.29€) ödedik. Dar bir sokak arasında kendinizi yerel zannederek birşeyler atıştırmak isterseniz, Pizzeria Baracuda doğru yer.


SPAGHETTERIA TONI




Nikole Bozidarevica Sokak’taki Pizzeria Baracudaya gelmeden adı üzerinde, makarnacı, nispeten daha az turistik.



Akıllara durgunluk veren lazanyalarını, biz sebzeli yedik, ve arasından seçmesi zor makarnalarını kesinlikle tadın; ancak çorbalara bulaşmayın.



Özellikle balık çorbası korkuç, anneannemin “bu ne böyle bulaşık suyu gibi” dediğini eklemek istiyorum bu noktada.



2 balık çorbası, 1 domates çorbası, somon ve karidesli tam buğday makarnası ve sebzeli makarna için 221 Kuna (31.57€) ödedik. Rahat bir öğle yemeği için iyi seçim olabilir.
BUZA Adriyatik’te güneş nasıl batar henüz izlemediyseniz, Buza size bu keyfi yaşatır. Gün batımına karşı buz gibi bir bira (35 Kuna ≈ 5€) yudumlamak için Buza’ya gitmeye karar verecek olursanız, siz siz olun, erken gidin. O manzarayla popüler olmaması garip olurdu zaten. (Harita No: 50)

LOKANDA PESKARIJA



Burası benim için tek başına Dubrovnik’e gitme sebebi olabilir. Limana bakan masanızda otururken garsonlar yanınızdan vızır vızır geçer, yan masaların yemeklerini taşır ve siz de biraz sonra gelecek siparişlerinizden birini görmeye çalışarak taşıdıkları tencereleri gözetlersiniz.



Tencere derken, şaka yapmıyorum. Burası tam bir balıkçı lokantası. Siparişler kocaman porsiyonlar halinde ve tencerelerde geliyor. Sanırım en sevdiğim kısım da burada zor bulunan veson derece pahalı olan deniz kabuklularını orada bolca ve uygun fiyatlı yiyebilmek.



Fotoğraflarda görülen kazanlarca yemeğe (midye, karides, kalamar, deniz ürünlü risotto, salata) ve bir şişe güzel şaraba 505 Kuna (72.14€) ödedik.




Kendimizi aşıp bunları üç kişi yedik ama rahatlıkla 4-5 kişiye yeterdi. Hergün gitmiyoruz değil mi? Bir de menüde “small fish” adıyla bulunan bazı yerlerde “silver fish” diye de bilinen balıkları da çok güzel yapıyorlarmış. Daha sonraki bir postda bunu yediğimiz başka bir yerde bahsedeceğim. (Harita No:43)


RAVELIN CLUB





İşte burası Dubrovnik’in yıldızı. Dev bir ağacın kanatları altındaki teras, şehir duvarları manzaralı. Bana kalırsa şık bir akşam yemeğinin vazgeçilmez ve tek adresi. Bir de komşusu Gill’s var ama orası Reina’nın kokoş ve gereğinden fazla pahalı restaurantlarını hatırlatıyor bana. Dekorasyonu da çok benziyor doğrusu. Özetle bana sorarsanız, şık bir yemek için Ravelin’e gitmek gerek. Fiyatlar ise kesinlikle korkutucu değil. Fileto balık, mürekkep balıklı risotto, midyeli spaghetti, su ve kuver için 356 Kuna (50.86€) ödedik. Kuver denilen şeyin balıklı üç iştah açının şık bir sunumu olduğunu düşündüğümüzde, kuver ücreti alınması oldukça normal. (Harita No:47)



KARAKA IRISH BAR


Burası Obstinate King’in tavsiyesi. Bir İrlanda Pub’ı. Klasik bir Pub’dan farksız, bol bira çeşidi var. Fakat buranın Obstinate King için çok özel olmasının tek sebebi var, Guiness... İsli, yoğun ve doyurucu tadı düşünüldüğünde hak vermemek mümkünn değil. İlgilenenlere duyurulur. (Harita No:53)

Genel ve son not olarak her yerde %10 bahşiş beklentisi olduğunu eklemek isterim. Bu elbette minimum.


Bir sonraki post, Dubrovnik’e yakın görülebilecek yerlerle ilgili.



It is time to talk about the topic that can either cause nightmares or please you the most. It is not very difficult to see the Italian influence on their cuisine such as the use of olive oil, pizzas, the magnificent ice cream of heirs and of course the wine. This time I will be talking about the very few places that I had a chance to visit.


SLADOLODERNA DUBROVNIK


While walking along the Stradun, after passing a few shops, you will see a crowd in front a shop, so you understant you are there. The ice cream parlor selling all colors of soft and delicious ice cream for 10 Kuna (1.43€). Don’t be greedy and ask for a couple of scoops, as their standard scoop is quite big.


PIZZERIA BARACUDA


Regarding my reasearch on eats of Dubrovnik, Pizzeria Baracuda on Nikole Bozidarevica Street (Map no. 45) is the best pizzeria. Never expect the perfect Italian pizza but it is for sure that you will enjoy what are about to have. For 2 beers and 3 pizzas, one with sea food, we paid 254 Kuna (36.29€).If you are willing to pretend like a local and enjoy some Italian like food at a narrow, cosy street, Pizzeria Baracuda is the right choice.


SPAGHETTERIA TONI


It is the pasta place at Nikole Bozidarevica Street just before Pizzeria Baracuda, relatively less touristic. You should definetely try the mouthwatering lasagna (we tried the vegetable one) and pastas that are hard to choose from. However, do not mess with the soup, as they are awfull. We paid 221 Kuna (31.57€) for 2 fish soup, 1 tomato soup, 1 pasta with salmon & shrimp and a vegetable lasagna.


BUZA


If have no idea about the sunset at Adriatic coast, Buza is tha place! You can enjoy a cold bottle of beer (35 Kuna ≈ 5€) while watching the sunset. The important point here is not to forget arriving early. You will see why it is so crowded when you get there.


LOKANDA PESKARIJA


This place can be my one and only reason to go back to Dubrovnik. While you are enjoy the view of the old harbor, waiters pass by you, almost running, and carry the orders of the other tables, and you cannot overcome your excitement and start looking at the pots of the next table.


When I say ‘pot’ I am actually meaning it. The portions are quite huge (at least for Europe) and they serve them in the pots they were cooked. I think this is what I like most at the place. The prices are quite reasonable. All the pots you see at the photos (mussels, praewns, calamaris, sea food risotto, salad) and a nice bottle of wine costed us 505 Kuna (72.14€). We have ordered this for 3 but it was enough for 4-5 people. In addition, friends told us ‘small fish’ named dish on the menu, sometimes it is also called ‘silver fish’ was also very good. I will talk about it later, at a different place. (Map no. 43)


RAVELIN CLUB


This is literaly the star of Dubrovnik. Under a huge three, lies the great terrace. If you ask me it is the only place if you are looking for a decent dinner. There is also the neighbour Gill’s, however I didn’t really like the place as it is unnaturally fancy. The prices are not affordable but not very reasonable. For fillet fish, ink fish risotto, pasta with mussels and a bottle of water we paid 356 Kuna (50.86€). The also bring a couvert plate, and charge for it, however, they are worth trying. (Map no.47)

KARAKA IRISH BAR


This place is suggested by Obstinate King. A classic Irish Pub, many kinds of beer are available. However, what drags Obstinate King to the place is “Guinness”. If interested, it is marked by number 53 at the map.

As the last note, I would like remind that minimum 10% tip is expected.


Next post is about close by sights of Dubrovnik.

Monday, August 2, 2010

Ice Coffee

Ankara’da hava 40 derecenin üzerinde olduğundan insan parmağını bile kaldırmak istemiyor gün içinde. Zemin kat evimizde bile hayat çekilmez oldu! İşte bu yüzden, birkaç post yazabilmek için gerekli enerjiyi bulmak amacıyla bir bardak kahve hazırlamaya başladım. Ancak daha süt ısınırken bunun pek iyi bir fikir olmadığını anladım ve kafein ihtiyacını soğuk formda karşılamanın daha akıllıca olacağına karar verdim.


Buzlu kahve yapmak çok da zor bir şey değil. Standart sütlü granül kahveyi bir şişeye koydum, buz ekledim çalkaladım ve bir bardağa boşalttım. Üzerini biraz kakao ile süsledim ve Starbucks fiyatlarıyla 5 lira kar ettim. Ama en iyi kısmı dışarısı kavrulurken evimde oturup bu postu yazarken bu keyfi yapıyor olmak.


Malzemeler:

250 ml. süt

1 tatlı kaşığı granül kahve (ben gold tercih ediyorum)

Esmer şeker (isteğe bağlı)

10-15 küp buz


Sütü ısıttım (kaynatmadım) ve üzerinde oluşan kaymağı aldım. Sütü, buzları da koyabilmek için bir kavanazo koydum, kahve ve şeker ekleyip, kahve tamamen eriyene kadar karıştırdım. Buzları da ekledim, kapağını kapayıp çalkaladım. Buzların bir kısmı eriyor ve biz miktar kalıyor. Kendiliğinden güzel bir köpük de oluşuyor. Bardağa aldıktan sonra üzerine biraz kakao serptim, ev yapımı sütlü buzlu kahvem tamamlanmış oldu!


Ben bardağımın sonuna doğru daha iyi hissetymeye başladım, umarım sizin de serinlemenize yardımcı olur. Afiyet olsun!



It is over 40 degrees Celsius in Ankara nowadays. While it is getting harder to breathe even at our ground floor apartment, I can hardly move a finger. Therefore, for energy boost to be able write a few posts, I decided to have a cup of coffee. While the milk was warming, it didn’t start seem such a great idea and I decided to have ice coffee in order to fulfill the need for caffeine.


It is not a big deal to prepare a glass of ice coffee. I added a few cubes of ice to the regular milk with coffee (it is not coffee with milk as I do not use water). Then I sprinkled some cacao and there you are. It cost at least 5 liras less than the Starbucks version. But what is even better is, I can enjoy my ice coffee still avoiding to go out at such a hot weather while writing this post.


Ingredients:

250 ml. milk

1 tea spoon granulated coffee ( I prefer gold )

Brown sugar

10-15 ice cubes


I warmed (not boiled) the milk and removed the clotted cream. Then I poured the milk into a jar to be able to add the ice cubes in it later on. I added the coffee and sugar and stirred until the coffee particles are not visible. Finally, I put the ice cubes, closed the lid and shake it until it is cold. I transferred my ice coffee to a glass with the foam and sprinkled some cacao to finish.


I started feeling a lot better towards the end of my glass. I hope you will cool down a little too. Enjoy!