Showing posts with label jazz. Show all posts
Showing posts with label jazz. Show all posts

Saturday, February 5, 2011

14. Ankara Caz Festivali / 14th Ankara Jazz Festival

Yeni bir yıl, yine bir Şubat ayı. Ankara olarak caz zamanımız gelmiş demektir. Hazırlanan program yine her zamanki gibi İstanbul’un yanında çok sönük kalıyor fakat her ne kadar büyük isimler tek tük olsa da gelen sanatçılar her zaman kaliteli oluyor. Bu yüzden tavsiyelerden ziyade bileti alıp güzel bir konser olacağını düşlemek gerekiyor.

Bu seneki program aşağıda,


Festivalin bombası tabii ki Amerikalı caz piyanisti Mulgrew Miller. Oldukça yetenekli, hemde efsane caz gruplarında da çalmış, Art Blakey and Jazz Messengers gibi, tecrübeli bir sanatçı. Klasik caz (mainstream) yapıyor ve bu yüzden de çok değerli benim için. Eskinin “Blue Note”  sound’unu dinlemek pek mümkün değil bu günlerde. Ankara’ya da tam grubuyla geliyormuş;

Mulgrew Miller - piyano
Tim Green - saksafon
Ivan Taylor - bass
Rodney Green - davul

Nefis bir konser olacak, kaçırmayın derim!

Bunun dışında Maria Joao konserine gidilebilir. Portekizli sanatçıların konserleri her zaman keyifli olur. Daha önce ismini hiç duymadım ama Polonya ve piyanist etiketlerini almış bir isim ben eminim ki çok iyi olacaktır: Janusz Olejniczak. Bir de If Performance Hall’a çıkacak olan New York’lu grup eğlenceli olacak gibi, gidip göreceğiz :).


Bilet satın almak için,
www.mybilet.com

Konsere ısınmak için, youtube'dan geçen seneki bir performans,

Tuesday, September 14, 2010

Akbank Caz Festivali 23 Eylül - 12 Ekim 2010 / Akbank Jazz Festival 23 Sept. - 12 October {İstanbul}

Bu sene yine müthiş bir program yapılmış “kırmızı” caz festivali için. Ben işlerin yoğunluğu dolaysıyla sadece bir tanesine gidebileceğim ama gitme imkanı olanlar için kısa kısa kaçmayacak bazı konserlerden bahsetmek istedim.

Biletler ise Biletix'de satışta.


24 Eylül 2010 – Aya İrini
John Surman with Chris Laurence & The Trans4mation String Quartet




John Surman Büyük Britanya’dan çıkan en yetenekli caz müzisyenlerinden biri. Adanın müzik konusunda başarısı malum. Oradan çıkıp da dünyayı kasıp kavurmuş sanatçıları saymaya başlasak tüm gün sürebilir. İlginçtir ki bu durum “caz” konusunda böyle değil, tek tük sanatçı ismini duyurmayı başarabilmiş. John Surman da bunlardan biri. Özellikle Alman plak şirketi ECM üzerinden çıkardığı albümler müthiş. Hüzünlü saksafon tonu da zaten bu şirketin sound’una tam uymaktadır.

Ülkemize ise klasik bir caz grubu yerine yaylılar orkestrası ile geliyor. Bu tip klasik müzik enstürmanları ile caz müziğin birleşimine hep temkinli yaklaşmışımdır. Çünkü sonuç tahmin edilemez oluyor; bazen müthiş bir müzik ziyafeti çekerken bazen de kendinizi tam anlamıyla bir “freak show”un ortasında buluyorsunuz. Bu konserin sound’u hakkında bir fikir edinmek isterseniz ECM 1956 katalog numaralı “Spaces in Between” albümünü dinleyebilirsiniz.

Daha fazla uzatmayayım, Aya İrini zaten büyülü bir alan ve konser için seçilebilecek en iyi yerlerden biri. Benim tavsiyem bu değerli müzisyenin konserini kaçırmamanız.


28 Eylül 2010 – Babylon
Nils Petter Molvaer




İşte benim gideceğim konser! Trompet en sevdiğim müzik enstürmanı bu yüzden pek tarafsız olamayacağım ama Baltık’lardan gelen bu ünlü sanatçı gerçekten heyecan verici. Yaptığı besteler, kendine özgü lirik sound’u ve sahne performansıyla bir bütün.

Yaptığı müzik ise gelecekte caz müzik nasıl olacak ondan bir demet sunuyor adeta. ECM’den çıkardığı Khmer ile başlayan yolculuk son zamanlarda kendi plak şirketinden çıkardığı albümler ile devam ediyor. Hem kulağa hem göze hitap eden bir sahnesi var. Gözü kapalı gidip müthiş zaman geçireceğiniz konserlerden.


29 Eylül 2010 – Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu
Miroslav Vitous “Remembering Weather Report” feautiring Franco Ambrosetti




Çek kontrbas canavarı Miroslav Vitous caz dünyası için en önemli isimlerden biri. Efsanevi Weather Report grubunda çalmış, Miles Davis, Chick Corea gibi müzisyenlere eşlik etmiş dev bir isimden bahsediyoruz. Yanlış anımsamıyorsam ülkemize ikinci gelişi olacak fakat böyle müzisyenleri festivallerimize çekebilmek büyük bir keyif gerçekten.

Konserin isminde geçen “Weather Report” grubundan kısaca bahsetmek lazım. Bu grup deneysel piyanist Joe Zawinul ve her daim avant-garde olan saksafoncu Wayne Shorter tarafından 40 yıl önce kurulduğunda caz dünyasında yepyeni bir akım başlattı. Fusion olarak adlandırılan bu yeni müzik türünde jazz ve rock müzik müthiş bir biçimde harmanlanmıştı. Sonuç olarak onlarca albüm ve bu gruptan esinlenmiş yeni bir sürü grup türemiştir. Bir değişik anektod ise grubun kurucuları değişmese de dönemin en iyi müzisyenleri hep bu grupta çalmıştır. Bunun nedeni ise bu grupun sound’unda her enstürmanın ayrı bir solosu olması ve şarkıların yoğun improvizasyonları içermesi. Kısacası bir müzisyenin kendini geliştirmesi için gereken her şey vardı: Üstad seviyesinde müzisyenler, improvizasyonlar, sololar... Bize de ortaya çıkan muhteşem “şey”leri dinlemek kalıyordu.

İşte bu grubun demirbaşlarından olan Miroslav Vitous, 2006 yılında yine ECM plak şirketinden bu gruba saygı duruşu niteliğinde bir albüm çıkarmıştır. Albümdeki parçaların çoğunluğu Vitous’un bestelerinden oluşuyor. Güzel ve ilginç olan taraf bu besteler efsanevi Weather Report grubunun şarkılarından yada grubun üyelerinin şarkılarından esinlenerek, düşünülerek yapılmış. Veya ünlü klasik müzik bestecisi Dvorak ile Miles Davis’in füzyonu gibi uçuk şeyler denenmiş. Bu yeni bestelerin tamamen akustik ve oldukça uyumlu Vitous’un yeni grubundan dinlemek ise ayrı bir keyif. Konserden önce bir fikir edinmek isterseniz ECM 2073 katalog numaralı “Remembering Weather Report” albümünü alabilirsiniz fakat sizi temin ederim ki canlı performans bambaşka olacak!




30 Eylül 2010 – Babylon
Burhan Öçal & Jamaaladeen Tacuma & Wolfgang Puschnig




İşte bir freak show! Dünyaca ünlü sanatçımız, müthiş yetenek ve güzel insan Burhan Öçal’a Amerika’lı basçı Tacuma ve saksafoncu Puschnig eşlik edecek. Burhan Öçal’ın darbukasına ve ritmlerine söylecek zaten hiçbir şey yok. Funk ile aram pek olmadığından Tacuma’yı daha önce dinlemişliğim yok fakat funk bas ile darbuka’nın etkileşimi çok ilginç olacak! Puschnig ise gerçek bir yetenek ve ismini kanıtlamış bir isim. Genelde benim dinlediğim albümlerinde melankolik ve ağır çalan bir havası vardı. Fakat konserdeki diğer isimleri düşününce o gece sert çalacak demektir!


8 Ekim 2010 – Ghetto
Hindi Zahra




Bu isme özellikle dikkat çekmek isterim. Normalde iki elim kanda olsa gideceğim bir konser fakat bu tarihte yurt dışında olacağım için kaçırıyorum.

Sanatçının albümü 2010 yılı arasında aldığım albümlerin en iyilerinden biri. Gerçi yaptığı müzik ne kadar caz olarak adlandırabilir bilmiyorum ama müthiş bir füzyon olduğu gerçek. Kendi kültüründen kattığı değerler ile günümüz modern müziğini çok çok iyi bir şekilde harmanlamış üstüne bir de çok güzel sözler yazmış. Yer yer huzura ereceğiniz, zaman zaman çok eğleneceğiniz oldukça keyifli bir konser olacağına eminim. En azından Avrupa’dan gelen haberler öyle :).

Yeni nesil sanatçılar böyle olmalı işte! Süper yetenekli biri. Bestelerini kendi yapıyor, sözlerini kendi yazıyor yani hep kendinden bir şey katıyor. Sesi de çok güzel olunca elbet keşfediliyor insan. Gidebilecekleri şimdiden kıskandım diyip bu yazıyı sonlandırıyorum.


Bunların dışında eğer daha önce hiç dinlemediyseniz İlhan Erşahin ve Selen Gülün’e gitmenizi tavsiye ederim. Bu tip sanatçılar, özellikle ülkemizden, kolay yetişmiyor. Desteklemek lazım o yüzden.

İlhan Erşahin daha çok future jazz denilen elektronik müzik tabanlı bir caz yapıyor ve gerçekten eğlenceli bir sahnesi var.

Selen Gülün ise ülkemizin yetiştirdiği en iyi caz müzisyenlerinden biri. Çok güzel besteleri ve harika bir piyano stili var. Yumuşak çalışı ile Norveç’li ünlü piyanist Tord Gustavsen’e benzetiyorum ben onu. Çok özel bir akşam olacağına eminim.



“Red” Jazz Festival, which takes it color from the sponsor bank’s logo, is the 3rd and last of annual big jazz festivals in the beautiful city of İstanbul. In this festival you can watch and listen famous jazz artists from all around world and it also offers local cuisine i.e. local jazz stars.

This year, I am going to attend only one of the concerts due to my very busy schedule. But I made a small recommendations list which you shouldn’t miss!
If you like future jazz, which is combination of classic jazz instruments based on electronic background, I strongly recommend İlhan Erşahin. He is a very talented composer and a fine saxophone player who owns a jazz club in New York. He will play in a bar called “Babylon” which has very very good history. A lot of talented musicians over the year came here and performed. I like this place a lot, sort of a home to me and I know you will like it there too.

Selen Gülün, one of the most talented jazz musicians this country growed, will perform three nights in a row. She is a great composer and a pianist, whom also sings occasionally. Her style can be categorized as post-bop, modern jazz. I tend to compare her delicate piano playing with world renowned pianist Tord Gustavsen. She is also very productive, already a bunch of albums released. So I suggest go with a few extra bucks, at the end of the concert you may want to buy and get them signed :).

Other than this, Burhan Öçal concert is likely to be a “different” experience and this freak show should not be missed.

Now let’s talk about international starts that are going to attend this year’s festival. In the first week of the festival, English baritone sax player John Surman and his string orchestra will play in beautiful Aya İrini Museum. The week after, there will be two massive concerts in succession: Baltic trumpet player Nils Petter Molvaer and Czech bass giant Miroslav Vitous. If you like future jazz, Nils Petter Molvaer certainly will give you the best and if you want classic jazz tunes blended with modern notes and ECM record’s unique sound, Miroslav Vitous Band is a sensible choice. Finally, finish this festival with highly acclaimed young musician Hindi Zahra. Her freshness and ability to both write and sing songs will put a smile on your face.

Until next time, which is going to be annual Ankara Jazz Fest
.

For tickets,
http://www.biletix.com/static.htm?page=sp36

Monday, June 28, 2010

Shades Müzik – Tunalı Pasajı


Tunalı Hilmi caddesinde, Tunalı pasajının alt katında bulunan Shades, Ankara’nın sizi şaşırttığı ender zamanlardan / yerlerden biri. Bu ufak plakçı dükkanı, belki de dünya üzerinde bulunan türünün en güzel örneklerinden. Aslında sadece dükkan demek ne kadar doğru olur bilemiyorum. Burası bir müzik dinleme kültürü edinebileceğiniz yegâne yerlerden. Hele bir de müzik tutkunuysanız burası bir sığınak gibidir sizin için. Müthiş plaklar, yurtdışında fellik fellik aradığınız cd’ler, hepsini yanı başınızda bulursunuz. Aklınızda hiçbir şey olmasa bile girdiğinizde çalmakta olan müzik veya orada bulunan başka birinin tavsiyesiyle evinize müthiş bir keşifle uzun yıllar dinleyeceğiniz bir albüm ile dönmeniz muhtemel.

Bir de sahibi Süleyman Özyıldırım faktörü var tabii. Bu tip güzel insanlar sayesinde ülkemizin yeri bir ayrı oluyor zaten. Dükkana gelen herkesle ayrı ilgilenir, müthiş bir müzik bilgisi vardır. Aklınıza gelen, şimdiye kadar duyup sevdiğiniz her sanatçıyı sorabilirsiniz, hepsi hakkında bir fikri vardır. Yoksa da kıvırmaz bilmiyorum diye söyler. Bunun takibinde hemen laptop çıkar ve sanatçı internetten araştırılır. Yada nasıl bir şey dinlemek istediğinizi güzelce tarif ederseniz hemen raflardan bir albüm çıkartıp önünüze koyar. Bunun yanında beğenmediği bir albüm varsa çekinmeden söyler, istersen al ama bence güzel değil diye. Genelde de bu kategoriye giren albümler de zaten ortada değil çekmecelerde durur, soruldukları zaman ortaya çıkarlar.



Bu hızlı girişten sonra biraz yavaşlayıp olayın başka bir noktasından bahsetmek istiyorum. Bu tip “record shop”lar artık yurtdışında bile azalmaya başladı. Bunun da tek nedeni kapitalist sistemle büyüyen “megastore”lar. Bir kimlikten yoksun, fahiş fiyat ile alakalı/alakasız her şeyi satan bu yerlerle rekabet etmek ne yazık ki zor. Daha en başta bir record shop’u bulabilmek için özel alaka göstermelisiniz. Halbuki D&R gibi büyük megastore’ların her billboard’da reklamı vardır elinizle koymuş gibi bulursunuz. En kötü ya alışveriş merkezinin içinde denk gelirsiniz yada yolun ortasındaki koca bir binaya çöreklendikleri için gözünüzden kaçmaz. İçerisi ise ayrı bir şenlik zaten. Hayatında müzik bile dinlememiş adamlar müzik reyonunda bulunur. Bir heyecan 3-5 cd toplayıp gidersiniz bunları dinleyebilir miyim diye, mağaza kuralları gereği en fazla 2 cd dinletebiliyoruz efendim gibi bir cevapla karşılaşırsınız. Tüm bunların karşılığı 2-3 aylık taksit için midir yani...

Konudan fazla sapmadan ve daha fazla uzatmadan son olarak Shades’de satılan albümlerin dağılımından bahsetmek istiyorum. Öncelikle altını çizerek söylemek gerekir ki burada klasik müzik satışı yok. Bu aslında tamamen tercih meselesi ama bence haklı bir tercih. Yurt dışında bulunduysanız görmüşsünüzdür, sadece klasik müzik satan dükkanlar var. Çünkü klasik müzik inanılmaz geniş bir yelpaze, romantik dönem neoklasik dönem vs., bu nedenle apayrı bir arşivcilik olayı gerektiriyor. Bir de tabii ekstradan dinleme kültürü ve zamanı. Haliyle bu küçük dükkana ve tek bir kişiye bir de bunları sıkıştırmak olmazdı. Shades’de yoğunluklu olarak rock, blues ve jazz albümleri satılıyor. Zaman zaman da yerli sanatçıların albümleri destekleniyor. Bir çok indie ve elektronik albüme rastlamak da mümkün. Her 3 formatta da, cd-dvd-plak, albüm bulunuyor fakat SteepleChase, ECM gibi firmaların cd’leri veya ünlü caz klasiklerinin, The Black Keys, White Stripes gibi yenilerin, eski türk şarkıcıların - gavurlar buna psychedelic diyor- plakları daha yoğunluklu.


Bu güzel yerde karşılaşmak üzere.



Ankara’s very own little record shop, Shades, is located on Tunali Hilmi Street, inside the passage ‘Tunalı Pasaji’. It has a great archive in genres jazz and rock that can be found in CD or vinyl format. While drinking your instant coffee you can listen records from your favorite artists, unknown gems or even local artists. In the meantime enjoy chatting with the owner of the shop Mr. Süleyman who has a great knowledge and experience in recent music history. Also don’t forget to check out psychedelic vinyl’s from Turkish artists. This authentic shop obviously cannot be missed!

Saturday, June 26, 2010

Live from Life! Italian Jazz



Jazz diyince belki akla gelen ilk ülke değil İtalya ama bu durum onların türün en iyi temsilcilerinden biri oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Kendilerine has sıcak Akdeniz sound’u ve yetenekli müzisyenleri ile İtalyan jazz’ı her zaman ateşli ve ilgi çekicidir.

Burada ise değinmek istediğim o müthiş mahzen klüpler. Taş duvarların arasında tiril tiril takım elbiseleriniz içinde etrafınızda rengarenk elbiseli İtalyan bayanlar ile bu müziğin keyfi kesinlikle bir başka. Yukarıdaki video’da da ünlü yönetmen Anthony Minghella’nın kamerasından bu anı yaşayabilirsiniz.

Hazır bu sahneyi koymuşken de tekrar hatırlatalım eğer hala Minghella’nın bu 2.5 saatlik baş yapıtını izlemediyseniz, havalarda hazır böyle kötü gidiyorken, bir akşamınızı Jude Law’un muhteşem oyunculuğu eşliğinde bu etkileyici gerilim filmine bırakın. Pişman olmayacaksınız.


The Talented Mr. Ripley

Bir ek: Oburcan'in tavsiye ettiği bu şarkının başka bir versiyonunu da aşağıdaki bağlantıdan dinleyebilirsiniz. Her versiyon ayrı güzel cidden.

http://fizy.com/#s/1aprwn


-------------------------------------------------------------------------------

Maybe Italy isn’t famous with its Jazz music but they are certainly very successful in this genre. Their exclusive Mediterranean sound and talented artists always make Italian jazz very intriguing.

But in this post, I want to talk about the amazing vault clubs in Italy. Behind the stone walls, while wearing your fine Italian suit and surrounded by passionate Italian woman the jazz music is certainly more delightful. You can live this moment from the camera of famous director Anthony Minghella in the above video.

By the way, if you still didn’t watch the Minghella’s two-and-a-half hour masterpiece, The Talented Mr. Ripley, maybe it’s the right time. Spare your evening to this mesmerizing thriller movie along with fascinating acting performance from Jude Law. You won’t regret it!


Wednesday, June 16, 2010

Upcoming Events 1: Lars Danielsson





Lars Danielsson her ne kadar klasik cazcılar tarafından pek tanınmasa da son dönem Avrupa cazının yetiştirdiği en büyük yeteneklerden biri. Bu ayın sonunda gerçekleşecek ziyaret, yanılmıyorsam sanatçının ülkemize 2. gelişi olacak. Daha önceden dinlemeye gittiyseniz veya bu ayın sonunda göreceğiniz üzere kendisi oldukça alçakgönüllü ve kibar biri fakat bu görünüş sizi aldatmasın. Bu kalitedeki sanatçıları ülkemize çekebilmek gerçekten büyük başarı.

Kendisinden biraz bahsetmek gerekirse, İsveçli’nin uzmanı olduğu enstürman kontrbas. Bunun dışında süpriz yapıp çello çaldığı da oluyor. Fakat sound açısından kısıtlı kontrbas enstürmanına kattığı lirik hava kesinlikle dinlemeye değer. Bir diğer güçlü yanı ise besteci kimliği. Oldukça klasik caz parçalarından, elektronik altyapılı daha çok future jazz denilen parçalara kadar bir hayli geniş bir yelpazesi var ve yaptığı bir çok parça onlarca kez cover’landı. Bir de üstüne çok çok iyi solo’lar atabildiğinden keyifli bir konser olacağı garanti gibi.

Bir cazcının gelişmesini sağlayan en önemli etkenlerden biri de beraber çaldığı, çalıştığı müzisyenlerdir. İsveçli bu konudaki şanslı isimlerden. Daha önce efsane Miles Davis ile çalmış, onun gruplarında yer almış saksafoncu David Liebman, vatandaşı ünlü piyanist Bobo Stenson ile ödüllü plak şirketi ECM’in demirbaşlarından davulcu Jon Christensen’le beraber daha kariyerinin başlarında birlikte çalmaya başlamıştır. Bu hız kariyerinin ilerleyen zamanlarında da kesilmemiştir. Perküsyon ustası Marilyn Mazur, future jazz akımının en güçlü isimlerinden Niels-Petter Molvaer ve Eivind Aarset, yine Liebman gibi Amerikan ekolünün önemli temsilcilerinden gitarist John Abercrombie kontrbasçının daha sonralarda beraber çalıştığı ilk göze çarpan isimler.

Son yıllarda ise kritiklerden oldukça iyi eleştiriler alan yetenkli Leh piyanist Leszek Mozdzer ile takım oluşturmuş ve bu birliktelikten 2 albüm çıkmıştır: Pasodoble ve Tarantella. Biletix’teki açıklanan gruba bakılırsa Akbank Sanat’taki gerçekleşecek konserde yoğunluk son albüm Tarantella üzerinde olacak. Üzücü olan ise o akşam piyanist Mozdzer’in grupta yer almayacak oluşu.

Konser havasına girmek amacıyla benim tavisye edeceğim albümler, Alman “ACT Music” firmasından çıkan ve ülkemize Equinox tarafından ithal edilen, Libera Me, Melangé Blue ve tabii ki de son albüm Tarantella. Libera Me sanatçının tarzını anlamak için dinlenebilir ve çok rahat söyleyebilirim ki son yıllarda dinlediğim en güzel bas ağırlıklı caz albümü. Danielsson’un lirik sound’u ve besteci kişiliği albüme damgasını vurmuş. Aşağıdaki bağlantıdan da bu albümdeki bir şarkıyı dinleyebilirsiniz. Melangé Blue albümü future jazz olarak tabir edilen yeni akımın en başarılı örneklerinden biri ve bu yetenekli adamın ne kadar farklı bir tarzda da başarılı olabileceğinin bir göstergesi. Yeni bir şeyler dinlemek istiyorsanız ideal bir sound sunuyor bu albüm size. Son olarak Tarantella isimli albüm ise çok daha kompleks bir sound’a sahip ayrıca piyanist Mozdzer ile 2. birliktelik olduğu için çok daha oturmuş bir çalışma. Tarz olarak Libera Me albümüne benzer diyebiliriz fakat Danielsson’un kendisini ve yarattığı müziği bir adım daha ileriye götürdüğü bir gerçek. Bir de bu albümün yeri bende başkadır çünkü çok sevdiğim kuzeyli trompetçi Mathias Eick de bu albümde konuk sanatçı olarak yer alıyor. Ne yazık ki 30 Haziran akşamı o olmayacak. Tabii bu yine de o akşamın çok özel olduğu / olacağı gerçeğini değiştirmiyor.

Ay sonunda Lars Danielsson ile keyifli bir akşamdan sonra, dinlemekten yıpranmış CD’leri imzalatmanın verdiği keyifle, İstiklal’de bir şeyler içmek üzere diyorum ve bu yazıyı sonlandırıyorum.



Although he is not well known in the States, Lars Danielsson is a very famous face across Europe. He is known with his unique, lyric yet haunting bass sound but the capabilities of Lars is not limited with these. He is also a very good composer and almost every song on his albums is new and carries his signature. Until today he played with acknowledged stars. David Liebman, Bobo Stenson, Jon Christensen, Niels-Petter Molvaer and John Abercrombie are a few names that strike at a glance. Detailed information can be found from;

http://www.larsdanielsson.com/html/frame.html
http://www.allaboutjazz.com/php/musician.php?id=12416

On the evening of 30 June, he will be on stage with his trio to promote his latest album Tarantella from German label ACT Music. Shouldn’t be missed! Hope to see you there.