Showing posts with label restaurant. Show all posts
Showing posts with label restaurant. Show all posts

Sunday, November 14, 2010

Quick China – Far East so Close!


Uğur Mumcu Caddesi Uğur Mumcu'nun Sokağı
No:64/B Gaziosmanpaşa - Ankara
+90 312 437 0303

Biz yazıya bir itirafla başlamak istiyoruz. Fark ettik ki bugüne kadar gidip, fotoğraflayıp ancak sizinle paylaşmadığımız tam 10 yer var. Bunların içinden Quick China’yı seçmemizin sebebi ise fotoğraflarda gördüğünüz gibi gittiğimizde hala yaz olması, tam rezalet! Tabi buradan Quick China’nın dört mevsim gidilebilecek bir yer olmadığını çıkartmayın. Tek amacımız dışarıda kar yağarken Quick China’yı okumak zorunda bırakmamak sizi. 


Sipariş ettiğimiz ilk başlangıç, üzerine kaya tuzu serpilmiş, haşlanmış taze soya fasulyeleri. Bunları Obstinate King’in deyimiyle ‘kayış gibi’ diye nitelendirip yanılmak istemiyorsanız, bezelye gibi ayıklayıp çekirdek gibi içini yemelisiniz. Drama Queen ise soya fasulyelerine karşılaştırmalı bir yorum yaparak “Wagamama’dakiler çok daha güzeldi” dedi. Yine de sağlıklı bir atıştırmalık ya da başlangıç olarak iyi bir seçim.

İkinci başlangıcımız ise Kyoto California Rolls. Çok klasik olan California Roll’dan vazgeçemeyip, biraz da değişiklik olsun dedik ve tersyüz edilmiş (inside-out) California Roll olan Kyota California Roll sipariş ettik. Sushiler, fotoğraflarda da görüldüğü üzere (SushiCo’nun aksine) dolgun ve lezzetliler!!!

 

Gelelim ana yemeklere. Bir önceki gün, 3 saat boyunca Ramen’nin hazırlanışını anlatan bir Uzakdoğu filmi izleyen Drama Queen hala filmin etkisinde olduğu için Ramen sipariş etti. Ramen, geleneksel olarak içine konulan tüm malzemelerin ayrı ayrı pişirilmesi ve konulduğu derin ve geniş tasa özel bir biçimde yerleştirilmesi esasına dayanıyor. Filmde söylenildiğine göre Ramen yapmayı öğrenmek sıkı çalışma ve yıllar süren bir ustalık gerektiriyor. Ramen, yiyen insanları mutlu etmek ve sakinleştirmek gibi bir etkiye de sahip filme göre. Elbette Uzak Doğu filmlerindeki mistik olağan üstülüğün bir yansıması da olabilir bu durum. Quick China’ya dönecek olursak, Drama Queen, ‘tadı güzel ama sanki bir şey eksik’ dedi. Wagamama ile karşılaştırınca da elbette Quick China’yı beğenmedi.  (Wagamama Drama Queen’in favori Uzak Doğu restaurant’ı olmuş anlaşılan!)


Diğer ana yemeğimiz ise volkanik taşta ızgara somon. İsmi her ne kadar iddialı da olsa, fotoğraftan da görülebileceği üzere, aslında oldukça minimal bir yemek. Izgara yapılan taze somon, bir kere ısıtıldıktan sonra uzun süre soğumayan volkanik taşın üzerinde servis ediliyor. Böylece balığınız sıcaklığını hep korumuş oluyor. Sizin de yemek soğumasın diye hızlı yedim gibi bir mazeretiniz kalmıyor :). Gerçi buradaki amacı, balık genelde yavaş yendiğinden, soğumasını engellemek. Her neyse, ortasındaki büyük kılçığı ayırdıktan sonra size oldukça lezzetli löp balıketleri kalıyor. Tek sorun Türk yemek kültürünü edinmiş bireyler olarak, balığı ekmeksiz yemek. İnsan biraz garipsese de sıklıkla yenecek bir yemek olmadığı için fazla problem olarak görmüyorum. Ekmekten geçiş dönemi yaşamak isteyenler yanında bir de beyaz pilav sipariş edebilirler :). Sonuç olarak uzun uzun yiyebileceğiniz, rahatlıkla tavsiye edebileceğim bir yemek, mümkünse bir kadeh beyaz şarap eşliğinde.


Finalde ise buz üzerinde meyveler ve ballı ceviz arasında çetin bir savaş oldu ve Drama Queen meyve sipariş edip, yeşil çayının yanına da biraz ballı ceviz konulmasını rica ederek orta yolu buldu. İçinde tropik meyvelerin de olduğu ve ikimizin de evde şımartılış şeklimize uygun olarak soyulup güzelce dilimlenmiş olan meyve kutusu bizden tam not oldu. Fotoğraflar aldatmasın, o kutunun tamamı değil sadece görünen kısmı meyve, biz de bu konuda biraz mutsuz oldu elbette. Ballı cevizler ise tek başına çok ağır ancak çayın yanında bir iki tane yemek için keyifli.


Yurtdışına çıktıysanız bilirsiniz, genellikle Çin restoranları yurtdışında geleneksel olarak döşenmiş salaş ve ucuz mekânlardır. Ankara’daki Quick China şubelerinde ise sanki ağır bir davete gidermiş gibi süslenmiş insanlar görürsünüz. Fiyatları da, öğle menüleri hariç, pahalı buluyoruz. 2 başlangıç, 2 ana yemek ve tatlıdan oluşan bu full course yemek yaklaşık 120 TL gibi bir rakama denk geliyor ki bunlara içecekler dâhil değil. Yine de başarılı bir alternatifi bulunmadığından her daim dolu bu Quick China. Bize de büyüklerimizin sözünü dinlemek kalıyor, kalite istiyorsanız paraya kıyacaksınız.



We would like to start this post with a confession. Today, we realized that there were 10 places that we have visited, photographed but haven’t posted anything about. The reason why we picked Quick China among them is because it summer when we were there! This doesn’t mean that Quick china is a nice place for 4 seasons. The only aim is not to make you read about it at a snowy day.

The fist starter we have ordered is boiled soy with stone salt. If you don’t want to be fooled about their taste like Obstinate King, you need to peel them first. Drama Queen’s comment about them was ‘Wagamama makes them better’. However, if you are seeking for a healthy snack or a starter boiled soy is a good choice.

Our second starter was Kyoto California Rolls. Instead of our true classic California Rolls (every time we go through the whole sushi menu and magically order California Rolls again) we ordered Kyoto California Rolls, which is an inside-out version of California Rolls. Sushi was good tasting (unlike SushiCo).

Drama Queen, who was under the influence of the film she watched for 3 hours the day before, ordered Ramen. Ingredients of Ramen is traditionally cooked in separate pots and organized carefully in to the deep and large bowl it is served in. As it is told in the movie, it is a long and hard path to learn cooking Ramen. In the film it is also claimed that Ramen calms and gives happiness to the people having it. Of course this is also because of the exaggerated mysticism of the Japanese movies. If return to Quick China, Drama Queen commented ‘it tastes good, but something is missing’. She also compared it with Wagamama and of course Chick China failed. (She favors Wagamama very much for sure!)
Our second main dish was grilled salmon on volcanic stone. Although the name is pretentious, meal was not. It’s a basic fresh salmon, first grilled then served on a volcanic stone in order to prevent fish from cooling. The fish was easy to eat (only one fish bone) and delicious with very low fat density (it’s a big problem with me & salmon’s, fat bastards!). Only problem was we, the Turks, are used to eat fish with bread and it’s quite obvious that you cannot find any bread in a Chinese restaurant! (If you try too hard, they can give some rice and that’s all) So it was an interesting experience for me to eat fish without bread. As you can see, I’ve survived and I can recommend this dish preferably accompanied by a glass of white wine.

The final fight was tough between fruits served on ice and honey coated walnuts. Drama Queen solved the dilemma by ordering the fruit asking for complementary walnuts to be served with green tea. The fruit box, which also includes some exotic ones, got full points from us. But don’t be fooled by the photos as the box is not completely filled with fruit. Honey coated walnuts were nice but too heavy on their own as a dessert.

Generally Chinese restaurants are cheap all around the world except Turkey. In Ankara, at the Quick China chains, it makes you feel as if you are attending a special event. Everyone is very well dressed, and as they were the cover girls of the last months’ Cosmopolitan. We also find it expensive, excluding lunch menus, as we have paid a full course dinner for 2 about 120 Liras excluding the drinks. However, as there is almost no competition, it is very hard to find a place if you have no reservations.

Tuesday, July 27, 2010

Panmisto

Kentpark AVM

Eskişehir Yolu 7. Km

Kat/Floor : -1



Geçtiğimiz birkaç aydır, Kentpark’a yolumuz düştüğünde annemle uğrayıp çeşit çeşit ekmeklerinden ve bol tahıllı çubuklarından alıyoruz Panmisto’nun. Güleryüzlü, yardımsever ve sabırlı sahibesini de pek seviyoruz. Fakat birkaç hafta önce, diğer ortağın daha yakından tanıdığım biri olduğunu keşfettim. Bilkent Üniversitesi’nden hocam Taner Bey ile karşılaştığımızda, bir rastlantı diye düşündüm. Kısa süre durumun bambaşka olduğunu, Panmisto’yu sevgili eşiyle birlikte işlettiklerini öğrendim. Beni ikram ettiği mini kahveli crème brûlée ile kandırmaya çalıştı, tattığım bir kaşıktan sonra durması çok zor oldu ama bir süre için tatlı yememe kararımdan neyseki caymamayı başardım. Başka bir gün öğle yemeği için geleceğime söz verdim ve birkaç yüz kaloriden o gün için yırttım.



O crème brûléenin üzerine çok dayanamadım ve ertesi gün ailemle gittiğimizde zaferle gülümsüyordu Taner Bey. Şaka bir yana, bizi çok güzel karşıladı ve ağız sulandıran menüden seçim yapmamıza yardımcı olmaya çalıştı. Binbir zorlukla bir quesedilla ve çay sipariş edebildim, herşey o kadar harika ki seçmek çok zor. Anneannem bir tost, annem Türk kahvesi ve misafirlerimiz de birer limonata sipariş ettiler. Tabaklar geldiğinde kısa süreli bir sessizlik hakim oldu masada. Gelen devasa tabaklar hepimizi şaşırtmıştı, tadları ise ayrı harikaydı. Çay, evdeki gibi yeni demlenmiş, limonatalar taptaze ve tüm diğer malzemeler de çok taze ve kaliteliydi. Bir de patates kızartmalarının ne kadar hafif olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. O kadar yağsız ve lezzetliler ki kızartıldıklarını sorguluyor insan.


Pek tabiki, açık büfeyi her gören gibi bizde kıskandık. Masanın üzerinde o kadar çok güzel ve lezzetli şey vardı ki, aklınızı kaçırmamak oldukça zor. Dahası, sınırsız çay ile birlikte sadece 10TL! (Filistin Caddesi’nde bir bardak çaya 4.5 TL ödediğinizi söylemiş miydim daha önce?) Pastane kısmı ise yaratıcı. Çok çeşitli ekmekleri, pastaları ve diğer sanat ihtiva eden ürünleri, denemeye değer. Yarı açık mutfakları sayesinde yiyecek ve içeceklerinizi hazırlanırken izleyebileceğiniz gibi, ne şartlar altında hazırlandığınızı görüp iç huzurunuzu da bozmamış oluyorsunuz.



Şahsen fiyatları da genel olarak makul buldum. Yediğim herşey çok lezzetli ve emsallerine kıyasla bir çok açıdan daha sağlıklıydı. Eğer batı tatlılarının gerçek tadlarını özlüyorsanız yada çocuğunuzun çöp değil de yemek yemesini istiyorsanız bugünün AVMseverleri için Panmisto’nun eğlenceli ve lezzetli bir seçenek olduğunu düşünüyorum.



For the last few months I have been going to the place with mom to get bread and some of their delicious breadsticks that are rich in grains. We liked the debonair, helpful and patient lady who owns the place. However, a few weeks ago, I discovered that the other partner was someone who I know a little more closely. First, I thought it was a coincidence when I saw my professor from Bilkent University Mr. Yiğit there. Shortly after, I discovered that the place was his, and the lady was his dear wife. He tried to trick me with their unbelievably delicious mini coffee crème brûlée, which was very hard to stop after the first spoon, but I was strong willed enough not to have any dessert and promised him to come some other day for lunch. For that day, I saved a few hundred calories.


The delicious crème brûlée was so much in my mind that I couldn’t resist long and next day, I went there with my family and he was smiling with victory. Joking, he welcomed us very nicely and tried to help us to choose, although it is almost impossible as everything on the menu are mouthwatering. Finally I ended up with quesadilla and tea, my grandma with toast and mom with a cup of Turkish coffee. Our guests from Lebanon preferred lemonade. The plates were huge, very delicious and more than what we expected. Tea was like it is at home, lemonades fresh, all the ingredients fresh and good quality. In addition, you would question weather if the chips were fried or not, so tasty and not oily at all.


Of course we were jealous of the open buffet. They had so many delicious things on the table that staying sane was very hard. What is more, with unlimited tea, it is only 10 TL! (Did I mention that at Filistin Street a cup of tea is 4.5TL?)The bakery is also innovative. Different bread choices, cakes and other arty products are worth trying. With the half open kitchen, you can see your food & beverages being prepared and of course under what conditions.


I find the prices quite convenient; everything I tried was very delicious and healthier by comparison. If you are missing the real tastes of western desserts or want your kid to eat food, not junk, I believe Panmisto is a joyful and delicious alternative for today’s’ mall-lovers.


Saturday, July 24, 2010

Walking around İstanbul 1: Wagamama – Kanyon, Levent

Evet, geçen hafta İstanbul’daydım. Doğal olarak bundan sonraki birkaç yazım İstanbul hakkında olacak. Hoşunuza gideceğini düşünüyorum.



İlk akşam sultanım, birtanem, anneannemle Kanyon AVM, giriş katındaki Wagamama’ya gittik. Burayı, Londra şubelerinde yediğim ilk ‘ramen’den beri çok seviyorum. Dekorasyon aslen upuzun masalar ve banklardan oluşuyor, böylece herkes kocaman bir aile gibi yanyana oturuyor. Mekanın doğası gereği de herkes gelip hızlı bir yemek yedikten sonra günlerine devam ediyor. Bunun yanısıra, Wagamama Londra’da oldukça uygun fiyatlı bir alternatifti. Fakat Türkiye’de tüm diğer uluslararası yiyecek-içecek zincirleri gibi, konsept bambaşka. Yurtdışı emsali ile karşılaştırıldığında yüksek kalan fiyatı, mahallenin hızlı ve sağlıklı karın doyurma mekanını, ayrı ayrı masalı şık, insanların diğerlerinin ne giydikleri hakkında dedikodu yaptığı ve bakışlarıyla orada yemek yiyip yiyemeyeceklerini yargıladıkları bir restortoranta dönüştürmüş.


Ancak herşeye rağmen, oranın yemeklerini çok sevdiğimden ve birçok şeye hassas olan anneannem için bile yemekler mükemmel olduğundan, oradaydık. Başlangıç için edamme (haşlanmış taze soya fasulyesi) sipariş ettik. Kısa bir süre sonra benim ‘yaki sobam’ (tavuk ve sebzeli noodle) ve anneannemin ‘chicken rameni’ (büyük bir kasede çorba şeklinde noodle, sebze ve tavuk) geldi. Anneannem yemeğini çok sevdi, çünkü tamamı haşlanmış, sossuz, son derece sade ve dev bir porsiyondu. Benimki de harikaydı, son derece yağsız, bol sebzeli ve en önemlisi, yedikten sonra ağırlık hissi olmuyor.


Ortamdan daha önce bahsettiğim için, geriye bahsetmek istediğim sadece birkaç nokta kaldı. Garsonlar son derece güleryüzlü ve ilgili. Anneanneme büyük saygı gösterdiler ve yiyemediği şeyleri de düşünerek en uygun yemeği seçmesine yardımcı oldular. Servis tüm Wagamama’larda olduğu gibi ışık hızında. Terasları var, fakat yaz olduğu için hafta içi bile son derece kalabalıktı.


Kanyon’a ulaşmak da çok kolay. İstanbul’un çılgın trafiğine rağmen araba kullanmayı tercih edenler için büyük bir park alanları var. Benim gibi daha az sabırlı olanlar için ise metro seçeneği var. M2 hattı’nı kullanarak Levent istasyonunda iniyorsunuz. İstasyon’un içinden Kanyon’a giriş bulunmakta.


Eğer uzak doğu mutfaklarına ilginiz varsa, fakat onları çok acı, çok yağlı yada kızarmış buluyorsanız, Japon yemeği sevis eden Wagamama sizin için harika bir seçim. Onların söylediği gibi “positive eating + positive living” – “pozitif yemek + pozitif yaşam”. Denemeye değer, pişman olmayacaksınız.


Yes, I was in İstanbul last week. The next few posts will be about İstanbul, as a result. I hope you will like them...


First evening, we went to Wagamama at Kanyon Shopping Mall ground floor, with my grandmother . I love the place since I had my first “ramen” at their London branch. The decoration originally consists of long tables and long benches where everyone can sit next to each other as a big family. Due to the nature of the place, everyone comes, has a quick meal and than continues their day. Also, Wagamama was a cheap alternative in London. However, in Turkey, as in all other international food&beverage places, the concept is totally different. The comperatively high prices, turned the neighbourhood’s fast and healthy belly filling station to a fancy restaurant with seperate tables, longer eating time and people gossiping meanly about what others are wearing, looking like or wheather if they are eligible to dine there.


No matter what, we were there, as I love their food and it is perfect for even my grandmother, who is very sensitive to most of the ingredients. We ordered boiled edamme to start with (fresh and crispy soy beans, unshelled). Shortly after, my “yaki soba” – noodles with chicken and vegetables and grandma’s “chicken ramen” – big bowl of noodles, chicken and some vegetables served like a soup- arrived. She liked it very much as it is plain, all boiled, and had a portion that is more than enough. I loved mine too, almost no oil, lots of vegetables and you don’t feel heavy afterwards.


As I already mentioned the atmosphere, I have a little to add. Waiters were very friendly and welcoming. They showed great respect to my grandmother and also helped a lot to choose what to eat, considering the ingredients that she cannot eat. As it is so at all Wagamama’s, service was incredibly fast. There is a terrace area option, which was very crowded due hot weather.


Getting there is also very easy. There is a large parking lot for the ones who still prefer driving at İstanbul’s crazy traffic. For the less patient ones, there is the subway option. You can take M2 line and hop off at Levent station. You can directly go in Kanyon, from subway.


If you are interested in far east cusines but you find them sometimes too spicy, fried or oily, Japanese style food serving Wagamama is a very good choice for you. In their words, “positive eating + positive living”. Worth trying, you won’t regret it!


Monday, July 12, 2010

Big Chefs Çukurambar

1425. Cadde (Street) 29/C
ÇukurambarTel: 00 90 312 220 2201

Pink Martini konseri öncesi ODTÜ Vişnelik Tesisleri’ne yakın olduğu için Çukurambar Big Chefs’deydik. Çukurambar, café kültürünü yeni geliştiren bir semt. Dolayısıyla bana sıcak olmaktan çok uzak geliyor. Birbirine benzeyen birçok café, restaurant, bistro, ya da adı her neyse, yan yana dizilmiş durumda.



Havaların mevsim normallerine dönmüş olmasından mütevellit, bahçede bir masa tercih ettik. Geniş bahçesi, özenle seçilmiş bahçe mobilyalarıyla şık ve sade. Önceden gitmiş olanlar bilir, geçen yaz bahçenin etrafından dolaşan minik bir havuz vardı, artık yok. İşletme yerine çiçek tarhı yapmayı uygun bulmuş. Masamıza yerleştikten sonra fark ettik ki serinletme amaçlı su buharı püskürten bir sistem var her yerde. Amacına ulaşsa da, biz kendimizi sıcaktan bayılmaması için ıslatılan sebzeler gibi hissettik.



Soğuk bir Uludağ soda ilk siparişimiz oldu. Sevgili dayımın reçetesi olan, sodanın içine limon, misket limonu (lime), taze nane ve buz koyarak, mükemmel bir serinleticiye dönüştürdüğü çok sağlıklı, pek lezzetli soda ilaç gibi geldi. Ardından taze kekikli beyaz peynirli salatamız geldi. Lezzetine sözümüz yok, ancak isminde ‘beyaz peynirli’ yazan bir salatada neden sadece 4 tane yarım kibrit kutusu kadar peynir olduğunu anlayamadık. Ardından da bir sebzeli pizza bölüştük. Salatayı başlangıç olarak istediğimizi belirtmiş olmamıza rağmen, pizza hemen arkasından geldi ve kenarda bir süre bizi beklemek zorunda kaldı. Bu da soğumasına ve peynirin sertleşmesine sebep oldu. Gerçi menüde yazdığı üzere mozzerella peyniri ile yapılmış olsaydı, durum bambaşka olacaktı. Ben bu mozzerella peyniri aşkını da anlayamadım. Evet, İtalya’da mozzerella ile yapılır pizza, ama adamların milli peyniri olduğundan sürekli üretimi yapılıyor. Bizde kaşar peyniri kılıklı kuru bir peyniri mozzerella diye satıyorlar. Madem yok, o zaman asıl ne koyuyorsan onu yaz, her türlü satıyorsun zaten, en azından kandırılmış hissetmeyiz.


Bir süre için daha sağlıklı beslenme konusunda aldığımız karardan ötürü, bu yemekte tatlı yemedik. Zaten yemekleri de paylaştık. Bana kalırsa, salata yiyip bir saat sonra acıkmak, ya da pizza sonrası suçluluktansa, ikisinden de yiyip sağlıklı ve mutlu olmak en güzeli :). Big Chefs’de porsiyonların büyük olduğu gerçeğinin de bu duruma katkısı büyük elbette…



Merak edenler için, büyük şişe Uludağ soda, salata, pizzadan, çay ve Türk kahvesi için 50.50 TL ödedik. Ben fiyatı yüksek olarak değerlendiriyorum açıkçası, özellikle de salatayı göz önüne alarak. Demleme çayın yanına akide şekeri ve minik vazoda taze çiçek koyarak 3.5 TL fiyatı haklı çıkarmaları da ayrı! Bu arada hak geçmesin, kahvenin yanında da fıstıklı lokum var.

Bir diğer değinmek istediğim konu ise, yine meraklısına, vale hizmeti sunuyor olmaları. Bu sefer yaz dolayısıyla Ankara’nın boş olduğu bir zamana denk geldiğimizden, arabamızı alıp 10 dakika yürüyüş mesafesindeki yer yerine hemen Big Chefs’in önüne park etmişler. Durum şaşırtıcıydı çünkü BMW, Mercedes ya da arazi taşıtı olmayan bir arabayı hemen önlerindeki kaldırıma park etme lütfünde bulunmuşlardı. Mekanların bu davranışlarını kesinlikle çok itici buluyorum. İçerisi galeri değil ki en yeni modelleri vitrine koyasın!


Before the Pink Martini concert we went to Çukurambar Big Chefs as the place was close to the concert venue. Çukurambar is a region where this food & beverage business started to evolve during the last years. Therefore I don’t find the area very welcoming. Many restaurants, cafés, bistros, or whatever they are called, are lined next to each other.

As weather was back to normal, we had a table at the garden. Large garden is very peaceful with its nice decoration. You may know if you have been there before, the little pool around the garden is now a flower area. Right after we sat our table, we realized that there was a cooling system spraying water. Although it perfectly cools, it makes you feel like a vegetable being watered.

Firstly we ordered a cold sparkling water. My dear uncle’s recipe, sparkling water with lime, lemon, mint and ice literally saved our lives. Following that salad with fresh oregano added feta arrived. Its taste was very good but a salad with the ingredient feta in the name having so little feta was surprising. Finally, we shared a vegetable pizza. The early arriving pizza, although we asked for it to be served after the salad, unfortunately was not very warm until we had it. You can imagine how the cheese was. In addition, I never understand why restaurants write mozzarella at the menu although they are not using it.

As we decided to eat better a little while ago, we didn’t order any dessert. As you know, we also shared our orders. I believe having a little of everything is better than having a salad and being hungry after an hour or having a whole pizza and feeling guilty. I also need to add that Big Chefs have great portions.

For the ones interested, sparkling water, salad, pizza, tea and Turkish coffee cost 50.50 TL. I believe the dinner was a little over priced, especially when we think of the salad. Serving tea with candies is not a reason for paying a small glass of tea 3.5 TL. I should also add that coffee is served with Turkish delight.

Another point I would like to add is that they offer valet parking. Although normally they prefer to park luxury cars in front of the restaurant, somehow this time our car was not parked somewhere 10 minutes walk away but right in front of the place. I find this kind of behavior very irritating. The place is not a car gallery, so why would you need to park the best models at the window?

Wednesday, June 30, 2010

Butcha – The Butcher Shop & Steakhouse

Dr.Ahmet Taner Kışlalı Mahallesi
Park Caddesi (Street)

Alımcı Park Villaları 15/2

Çayyolu Ankara

Tel: +90 312 241 45 43


Geçen yüzyıl sevgili Obstinate King’i götürmek üzere söz verdiğim Butcha’ya gitmeyi sonunda başardık. Bu süre içinde benim hayvansal protein diyeti yapmamın, onun finalleri olmasının, İzmir’den gelmesini beklediğimiz arkadaşımızın haftalar sonra ‘hadi siz gidin sonra da beraber gideriz’ demesinin çok etkisi olsada, erkek milletinin ferdi olarak olarak beni kurban seçip, bu akşam nereye gitsek sorusu her gündeme geldiğinde imalı sözlere maruz kaldığımı ve başımın etinin yendiğini de burdan tüm dünyaya duyurmak istiyorum!


Konumuza gelecek olursak; Ankara’da eti en sade haliyle yiyebileceğiniz sanırım tek yer burası. Davetkar ve sade dekorunun yanı sıra açık mutfak ve iyi havalandırılmış ortam iştahınızı açıyor. Etin seçtiğiniz bölümünü istediğiniz gibi pişiriyorlar ve yanında sosu, kızarmış patatesler ve haşlanmış sebzeler ile servis ediyorlar. İstediğiniz gibi pişiriyorlar derken, gerçekten öyle. Az pişmiş istediğim etimi, az pişmiş yiyebildiğim Ankara’daki tek yer Butcha. Bunun yanı sıra, kasap bölümünden aynı etleri ve daha fazlasını da satın alabiliyorsunuz. Daha fazlası kısmına yıllandırdıkları etler de dahil.

Siz neler yediniz derseniz, kırmızı soğanlı roka salatası (biz soğansız yapmalarını istedik) ile başladık. Salata balzamik sos ve üzerinde parmesan dilimleri ile servis ediliyor (Fotoğrafı çekmek salatanın yarısını yedikten sonra aklımıza geldiğinden parmesanları göremiyorsunuz  ).



Ana yemek için ise dana bonfile (200 gr) ve New York steak (350 gr) sipariş ettik. Standart bir porsiyondan daha fazla olduğu için et miktarları biraz aç gitmenizi, yemeğe saldırmamak için de bir başlangıç sipariş etmenizi öneriyorum. Yemeğimize eşlik etmesi için de birer kadeh Carbernet Sauvignon ve bir büyük şişe de Uludağ soda sipariş ettik.


Salata ve ana yemeklerimizden memnun kaldıysak da tatlı tam bir fiyaskoydu. Yabanmersinli cheesecakede taze yada donmuş yabanmersini yerine kuru yabanmersini kullanmışlar. Kuru yabanmersinindeki acımsı burukluk da dolayısıyla tadı bozmuş. Taze meyva kullanmadıklarından üzerine de yabanmersini sosu dökülememiş ve bu açık çikolata sosu ile kapatılmaya çalışılmış. Yanına ise kirazlar konulmuş, sanki cheesecake korkunç biliyoruz o yüzden kirazlar belki ağzınızı tatlandırır der gibi. Özetle tatlı, isminin vadettiği hiçbirşeyi sunmadı ve hayal kırıklığı yarattı.



İki kişilik böyle bir akşamın başlangıç, ana yemekler tatlı ve birer kadeh şarap dahil maliyeti 136 TL. Biraz pahalı ancak, arada kendimizi (midemizi) şımartmak hakkımız sanırım. Butcha için rezervasyon yaptırmanızı kesinlikle tavsiye ederim, özellikle de cuma ve cumartesi akşamları için. İyi hoş ama Park Caddesi’nin inanılmaz trafiğine girmek gözümde büyüyor diyenler için de vale hizmeti olduğunu eklemek isterim.

Last century, I promised to take Obstinate King to Butcha, but until today due to many distractions we were unable to go. At this period there were many reasons which kept us from visiting the place such as; me, having only vegetable based protein, his coming finals and waiting for a friend from İzmir. However, as a man, he needed to find someone to blame and guess who was that? He bit my head of every single time we were going out for dinner!

I should better start talking about the topic. Butcha is probably the only place you can have a decent steak in Ankara. In addition to its inviting decoration, the well ventilated kitchen enables you to see how your steak is cooked. Part of the veal that you desire is cooked in the way you like and served with boiled veggies and fries. By the way, from the butcher section, you can buy steak and more including aged meat.


If you ask about what we had, we started with rocket salad with red onions. It is served with balsamic sauce and parmesan slices on top (As I remembered to take the photo after having half of the salad, unfortunately you cannot see the parmesan slices  ). We ordered veal steak fillet (200 gr) and New York steak (350 gr). As portions are a little bigger than standard, I suggest you to go hungry and order a starter first in order not to eat the steak too fast and be able to enjoy it. We also ordered a glass of Cabernet Sauvignon each and a big bottle of sparkling water.


Although salad and main courses were great, dessert was a complete disaster. So called bilberry cheesecake was prepared with dried bilberries instead of fresh or frozen. Therefore, the bitter taste of dried bilberry ruined the cheesecake. As they were not using fresh berries, it was impossible to prepare a berry sauce and instead they used chocolate sauce which makes you question the relevance. As if all this was not enough, it was accompanied by cherries. I believe the restaurant was aware how horrible the dessert was, so cherries were an apology. All in all, dessert was nothing like its name.

Such a fancy full course dinner for two costs 136 TL / 85 $ including wine. A little expensive but once in a while we deserve to make ourselves a favor. For Butcha, I strongly recommend having a reserved table especially for friday and saturday nights. If the traffic at Park Street scares you, I would like add that they have a valet parking service.